Perşembe, Ocak 18, 2007

KAFAM KARIŞTI

Dedi ki "biri" bana,
Yörüngene giren insanlara çok büyük katkıların oluyor.
Ama onların sana katkısı hiç yok...

İltifat mı, hakaret mi?
Anlayamadım.
Düşünmem lazım...

Şimdi, "yörünge"me (??) aldığım insanlar var.
Düzeltelim, ilişki kurduklarım...

Onlara büyük katkılarım var...
Kötü niyetli düşünelim:
Soru: Terbiyeyi kimden öğrendin?
Cevap: Terbiyesizden. (1921, anneanne söylemi)
İyi niyetli düşünelim:
Onların iyi şeyler yapmasını sağlıyorum.
ya da iyi hissetmelerini...

Ama onların bana katkısı hiç yok...
Kötü niyet:
Etrafımdakilerden hiçbirşey öğrenemedim.
İyi niyet:
Etrafımdakilere iyi şeyler verdim, karşılığını göremedim.

Sonuç:
Yine anlayamadım.
Bir ara düşünürüm.
Çok da önemli değil.
Belki önemli de, söyleyen çok önemli değil.
İyi tanımıyorum kendisini.

Boşver, düşünmeye gerek yok.
Vakit yok.
Ama kafama takılırsa gece filan, düşünebilirim elimde olmadan... (kafiye yaptım, farkında olmadan!)
Söz vermeyim.

Pazartesi, Ocak 15, 2007

EYLEMLERİM DEVAM EDECEK

Eylem planı-1:
Bir miktar köpek kakası alınır. (Elle değil, poşetle!)
Bu malzeme özenle ince ve içini göstermeyen bir kağıda sarılır, kağıdın malzemeyi sıkıca sarması sağlanır. Bu oluşuma kısaca "hediye paketi" diyeceğiz.
Hediye paketi, malum kişilerin evinin önüne gizlice konur.
Hediye paketinin ucu, aynı gizlilikle ve bir çakmak marifetiyle hızla tutuşturularak, daha da hızlı bir şekilde malum kişilerin kapıları çalınır, en hızlı şekilde oradan uzaklaşılır.
Malum kişiler, kapılarının önündeki küçük yangını söndürmek maksadı ile, ilk akla gelen hareketi yapar, ayaklarıyla paketi ezerek söndürmeye çalışır.
Bu ezme hareketi sonucu, ayaklarına köpek kakası bulaşır.
Kaçan kişiler bunu bilerek eğlenir, intikam sevinci yaşar.

Eylem planı-2:
Mutsuz ev kadınlarının pencere önlerinden ilişiklerini kesmek maksadı ile mahalle kumpanyaları düzenlenir. Bu kumpanyalara, onlara ne kadar güzel olduklarını söyleyip, romantik danslar edecek yakışıklı kişiler çağırılır.
Bu şekilde, mutsuz ev kadınları mutlu edilir. Böylece, yakışıklı kişileri düşünmekten ve mutluluktan, pencereden sarkıp, onun bunun köpeğine kafayı takmaları önlenir.

Eylem planı-3:
Emekli olmuş, sürekli ev işlerine karışıp karılarını deli ettikleri için, günlerini kendi benzerleri diğer arkadaşlarıyla geçiren ve boşluktan çareyi site yöneticisi olmakta bulmuş prostat mevsimi gelmiş amcalara yalancıktan iş kurulur.
Bu işyerlerinde, kendilerine kalantor masalar, deri koltuklar ve her söylemlerini emir adleden odacılar tahsis edilir.
Yine yalancıktan, bu işyerinde çok önemli projeler gerçekleştiriliyor havası yaratılır.
Maalesef gerçekcikten, akşam evlerine dönerken ceplerine az biraz para konur.
Bu şekilde, kendilerine meşgale bulmuş, hala sözleri dinlenen ve para kazanan mutsuz amcalar mutlu edilir.
Böylece, işyerlerindeki çok önemli projeleri düşünmekten ve mutluluktan, sabah akşam site içi denetimlere çıkıp, onun bunun köpeğine kafayı takmaları engellenmiş olur.

Eylem planı-4:
Sitedeki tüm posta kutularına spor salonlarının, el sanatı kurslarının, çöpçatan kuruluşların vesair, broşürleri atılır.
Böylece, yukarıdaki iki gruba dahil olup da, adıgeçen eylem planları ile iflah olmayanlara islah edilmeleri için başka seçenekler sunulmuş olur.

Eylem planı-5:
Hiçbiri işe yaramazsa, en yakın benzinciye gidilip, en masum ifadeyle "Arabamın benzini bitti, biliyorum, artık bidonla benzin vermiyorsunuz ama pek müşkül durumdayım pompacı bey" denir.
Benzin alınır, sitenin orta yerinde bir elde benzin bidonu, diğer elde çakmakla "layyyn, beaaaa, yeter artık" gibi haykırışların bolca yer aldığı bir konuşma yapılır.

Eylem planı-6:
Jandarmanın büyük ihtimalle kısa sürede gelmesi nedeniyle son bulan eylem planı-5 tutmayacağı için, düzenli olarak loto, toto, şans topu oynanır, para çıkar, site ateşe verilerek çiftlik evine taşınılır.

Pazar, Ocak 14, 2007

AMPUL PATLADI ŞOFÖR ATLADI

Bizim mutfağın lambası ben deyim bir ay, öbürküsü desin iki aydır yanmıyordu...
Sebep?
Ampul değiştirebilirim ama o "duy" dediklerinden korkuyorum. O bozulmuş mu ne?
Basiret de bağlandı, ha bugün ha yarın derken, tamirci (enişte) çağırmayı da erteleyip, aspiratörün altındaki küçük lambalarla idare ediyoruz bunca zamandır.
Bugün artık rahatsız olup, tamirci (enişte) çağırdık, mutfak lambamıza kavuştuk...
Lakin bir problem var:
Biz hala aspiratörün altındaki küçük lambaları kullanıyoruz....Mutfağa girdiğimizde elimiz onun düğmelerine gidiyor...

Sonuç:
1. Yerine koyabildiğin iyi kötü birşey varsa, öbürünün yokluğuna alışıyorsun. (mu?)
2. Yitirdiğin "şey" çok basit bir-iki eylemle sana geri gelecek olsa bile, sen yokluğuna alıştığın için ya da yokluğu -şimdilik- seni rahatsız etmediği için, onu geri getirmek için kılını bile kıpırdatmıyorsun. (mu?)
3. Yitirdiğin "şey" in yokluğu, seni artık ciddi boyutlarda rahatsız etmeye başladığında onu arıyor, geri getirmeye çalışıyorsun. (mu?)
4. ve fekat, geri geldiğinde, yokken, yokluğu seni rahatsız eden "şey" in varlığını unutuyorsun. Elin öbürüne gidiyor... "İdareten" olana... (mı?)

Cogito ergo sum!!!

Cumartesi, Ocak 13, 2007

BUNAK

Kendime, Sarıkız'a ve MMonroe'ya o sihirli değnekleri neden almıştım yeniyıl hediyesi olaraktan?
Hatırla bakalım.
Bir hatırla...

Var mı bir çağrışım, bir ampul, şimşek filan?

Pazartesi, Ocak 08, 2007

KARA(RMAYACAK) SEVDA

Ben aşık oldum.
Kendimi harika hissediyorum.
O bunu bilmiyor.
Bilse kulaklarına inanamaz.
Benden bunu beklemez. Çizmiş yolunu.
Mutlu olur mu?
Bilemem.

Boşver.
Ben aşık oldum.
Kendimi harika hissediyorum.
Hep aynaya bakıyorum.
Her an çıkabilir karşıma diye, iki dirhem bir çekirdek geziyorum.
Bakkala giderken bile!
Ellerime sürekli krem sürüp, zırt pırt parfüm sıkıyorum.
Akşamları yüzüme yoğurt sürüyorum. Kokuyor, yıkıyorum.
Gözlerimi kapatıp hayaller kuruyorum.
Ona yapacağım şımarıklıkları düşünüyorum.
Yaptığım en güzel yemeği hatırlamaya çalışıyorum.
Gideceğimiz en güzel tatili planlıyorum.

O bunları bilmiyor.
Bilse çok şaşıracak.
Belki kendini, en son aşık olacağım insan olarak biliyor.

Boşver, ben aşık oldum.
35 yaşında, ilk kez aşık oldum.
Bundan ona ne?
Kendimi harika hissediyorum.

O da öyle hissedecek.
Ama henüz bunu bilmiyor.

Ben aşık oldum.
Kavuşunca geçer mi?

Pazar, Ocak 07, 2007

İYİ BAKIN BİRBİRİNİZE

Ben mezarlık ziyaretini sevmiyorum.
Onu orada görmekten hoşlanmıyorum.
Orada değil çünkü.... de... kimseye anlatamıyorum.
Kimseyi memnun edeyim diye değil, sırf neden gelmediğimi belki merak edip üzülüyordur diye gidiyorum.
Halbuki ben onu hergün anıp, hergün dua yolluyorum...
İlla ki gözlük ve şapkayla gidiyorum.
En dirayetli zamanlarımda bile, daha uzaktan ismini görür görmez, herşeyi bırakıp ağlamaya başlıyorum.
Çok ağlıyorum.
Tutamıyorum kendimi.
Beni böyle görmekten mutlu olmaz.
Tutamıyorum.

Bir de, ne kadar bencil olduğumuzu farkettim son gidişimizde.
Sanki sadece bizim babamız gitti...
Orada olan herkesin seveni, özleyeni, ziyaret bekleyeni var.
Kimin ne kadar zaman önce son ziyaretçisini kabul ettiği, mezarların üzerindeki çalılardan belli olur.
Bu sefer, babamın bütün komşularına da dua ettim. İki yanına, önüne, arkasına...
Mezarlarındaki çalıları temizledim.
Birer çiçek koydum başuçlarına.
Birbirlerine iyi baksınlar diye...

Cuma, Ocak 05, 2007

DELİRİN, ÇOK ZEVKLİ

Bugün itibariyle, beni gerçekten iyi tanıyıp ve de sevenler arasında, bana "deli" olduğumu söyleyenlerin sayısı ona ulaştı.
Korkuyorum doktor.
Kim bu rezil-i rüsva kişilikler?
1- Annem (yaş 62, k, defalarca beyan etti.)
2- Ablam (yaş 37, k, defalarca beyan etti.)
3- Büyük yeğenim (yaş 12, e, son birkaç görüşmemizin hepsinde beyan etti.)
4- Eks hazbınt (yaş 36, e, çeşitli geyiklerimizde beyan etti.)
5- Sarıkız arkadaşım (yaş 27, k, hilafsız, beni gördüğü hergün beyan etti. )
6- Çerkes Kızı arkadaşım. (yaş 35, k, beni her gördüğünde beyan etti.)
7- Çerkes Teyzem (yaş 66, k, bana "delibozuk" diyor.)
8- Denizli Horozu arkadaşım. (yaş 35, k, yılda bir-iki görüşürüz, her gördüğünde der.)
9- Kuzenim (yaş 27, e, beni arkadaşlarına "deli kuzenim" diye tanıttı.)
10-Babacığım. (Rahmetli, e, bana "deli koko" derdi.)

Doktor, ben deli miyim?
Deli olmaktan memnun muyum?
Bana 'deli' denmesi hoşuma mı gidiyor?
Kimseye zarar vermeden istediğin herşeyi yapabilmek cesareti delilik mi?
İnsan yaratığının büyük kısmını sallamadığım için onlarla eğlenmek delilik mi?
İşyerimdeki güvenlik kameralarına bakıp el sallamak, türkü söylemek delilik mi?
Yeğenlerime üşenmeden tayt ve tütü giyip bale gösterisi sunmak, böyle bir san'at olayı ifşa etmek delilik mi?
Hacca gidip hüdaya ermiş komşularımızı yılbaşı gecesi zorla sokağa çağırıp, zorla şampanya içirmeye çalışmak, ısrar etmek delilik mi?
Köpek oğlumun sokağa bıraktığı minik ve mis kokulu hediyeleri, daha destur bismillah cebimden boş poşet çıkarıp toplamaya niyetlenirken, hediye bombalarına "iğrençsiniz, sokaklar tuvalet sanki" gibi zeka pırıltıları bezeli yorumlar getirenlere, onlar bu yorumları yaparken köpek bokuynan doldurduğum poşeti gözlerine sokmak suretiyle saygıyla sunmak, hediye etmek istemek, "hava soğuk, ellerinizi ısıtır" demek delilik mi?
Çiçeklerime Pakize, Nurhayat, Nesligül; elektrik süpürgeme Kezban, arabama Racır (in English, Roger) gibi isimler takmak delilik mi?

Büyük market arabalarına asılıp, marketi kayarak gezmek delilik mi?

Kime zararı var ayol bunların?
Ne demişler?
Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine, deli ol, dünya senin kahrını çeksin!
Ne kahır varsa bunda...
Çekinmeyin, delirin.
Çok zevkli.

Perşembe, Ocak 04, 2007

ANACIĞIM BANA MASAL OKUSANA!

Uykum var.
Uyuyamıyorum kaç gecedir.
Her yolu denedim.
Öyle ballı süt, ılık duş, sıkıcı bir kitap filan değil. Kesmez onlar... Denemedim mi sanki?
Son çareler:
Yatakta kendimi salladım. Salladıkça salaklaştım, hareket ettikçe uykumun açıldığını bayağı bir sonra farkettim...

Dilimin üstüne bir cimcik deniz tuzu koydum. Önce iyiydi... Sonra tuzun erimeye başlamasıyla ağzımda iğrenç bir tat oluştu. Eriyen tuz boğazımı yaktı, öksürmeye başladım. Kalkıp su içtim. Uykum açıldı.

Sağdan soldan okuduğum yarım yamalak gevşeme tekniklerini uyguladım. Derin derin nefes aldım. Tüm kaslarımı serbest bıraktım. Ellerim, kollarım, omuzlarım, göz kapaklarım... Hepsini becerdim mi diye düşünürken, uykum açıldı.

Bari kalkıp temiz hava alayım dedim, pencereyi açtım. Önüne dikildim... Plana göre öyle üşüyecektim ki, koşarak sıcacık yatağıma gidip, huzurla uykuya dalacaktım. Soğuk ve temiz hava ciğerlerime doldu, yağmur da yağmış, etraf toprak kokuyordu, pek hoşuma gitti, oksijen yiyen beynim canlandı, uykum açıldı.

Televizyonu açtım, güzel film buldum: Jacknife... Fazla güzeldi. Sonuna kadar seyrettim, uykum açıldı.

Kalktım yerimden, gittim mutfağa... Gecenin bir yarısı saçmalamayım diye, masum ve kocaman bir portakal aldım buzdolabından... Tam istediğim gibi soydum. Kabuklarını almadan, ince ince yarımaylar. Tabakta az durdular, üstelik onları doğrarken iştahımı kabarttılar, yanlarına bir masum ve kocaman elma da soyuverdim... Elmaların üzerine tarçın serptim. Gömüldüm yatağa, aldım kucağıma mis kokulu tabağı. Hapır hupur, şapır şupur yerken, çiğnerkenki gürültüleri beynimi uyandırdı. Üstelik ellerim yapış yapış oldu, kalktım yıkadım, uykum açıldı.

Dört gündür, o da sabaha karşı hepi topu altı yedi saat uykuyla acaba insomnia tehtidi altına giriyor olabilir miyim? Uyuyamadıkça daha da salaklaşır mıyım? Salaklaştıkça, uyumak için bulduğum yöntemler daha da salaklaşır mı? Yöntemler salaklaştıkça daha da mı az uyurum?

Bu gece yatmadan önce kendi etrafımda sekiz kere dönüp, oniki kere de "rumba, zımba, zıp" diyerek zıplayacağım.
Ya da, Pembe Panter'in kara yağmur bulutu gibi sürekli başımın üzerinde gezen soru işaretlerini poflatacağım... Soru soracağım. Sahiplerine...

Salı, Ocak 02, 2007

NE İDÜĞÜ BELİRSİZ YAZI

Aman yok, öyle şeyler yazmayacağım...
Yeni yıl sözleri, iyi dilekler, sigarayı bırakacağımız meşhur (01 Ocak 2007 saat 00.00) zaman dilimi, kırmızı don bereketi, yeni yılda ilk kimi öptük, yeni yıla girerken ne yapıyorduk...
Ben bir keresinde, çocukken, yeni yıla tuvalette ve kusarak girdim. Yediğim onlarca sigara böreği, kaşık kaşık rus salatası ve çerkes tavuğuna çocuk midem dayanamamıştı... Annemler de tuvaletin kapısında, onları da içeri sokmuyorum, "Yavvvvrummm, iyi misin? Gelelim mi?" haykırışlarıyla bekliyorlar... E, N'oldu? Tüm sene boyunca ne ben kustum, ne de annemler başımı bekledi... Yalan, yalan. Hurafe...
Kırmızı don da hurafe... Kırmızı don üreticilerinin kakaladığı bir aldatmaca... Bir de yeni yılı beraber karşılayacağımız, ama çok samimi olmadığımız insanlara verilebilecek en kaçak hediye... Nice seneler bilirim, saat tam 00.00'da işi gücü bırakıp sinsice kırmızı don giymeye gitmişimdir... Elalem neş'e içinde birbirini kucaklarken ve çoğu zaman alkol ve karmaşanın etkisiyle kimi kucakladıklarının bile farkında değilken, ben tüm farkındalığımla o kırmızıyı giymeye çalışıp, koşa koşa karmaşaya dahil olmuşumdur... Bu emeklerim, bana sonsuz bereketli bir yıl olarak yansımış mıdır? Hayır...
İtiraf: Ne olur, ne olmaz, bu sefer de giydim... Belki de bu geceyarısı törenime şimdiye kadar anlamlı bir yanıt gelmediği için küsmüşümdür kırmızı dona... Olabilir...
Yalnız, bir hurafe konusunda şüpheliyim...
Geçen yılbaşı, yılın ilk dakikalarında sokakta dans edip, hemen ardından büyük bir caddeyi koşa koşa geçip geri döndüm... Ne oldu? Bol bol gezdim geçtiğimiz sene... Çok da eğlendim... Bilmem ki tesadüf mü?
Gittikçe batıyorum.
Amacım, yeni yıl hurafelerini alaşağı etmekti, yazını başıyla sonu (şimdilik sonu) çelişki dolu...

Çekil git çelişki...
Önemli şeyler yazacağım.

Denk geldi. Yeni bir yıla girdiğimiz için, "Geçen yıl ne öğrendim?" klasiklerine girmeyeceğim...

Bana birşeyler oldu son birkaç yılda...
Sabır küpü oldum.
Bir dinginlik, bir olgunluktur gidiyor.
Bir 'herkesi kendi haline bırakma' durumu...
Bir 'bunlarla uğraşamam, hayat çok kısa' ukalalığı...
Dedikodu kumkumalarına bir yandan çarklı gülüş tavrı...
Canımı -hala- acıtmak isteyenlerin canını 'yoksayma' tekniğiyle acıtma akıllılığı...
Ayağımı kaydırmaya çalışanlara ağzımın kenarından gülerek çıkardığım bir "tıh" sesine eşlik eden omuz silkme özgüveni...
Belli bir duruş, kendinden memnuniyet...
Kimsenin canını bile isteye acıtmamış olmanın verdiği huzur...
Unutmak, kin tutmamak, affetmek...
Özür dilemesini bilene "Olur böyle şeyler, hayat bu" demek... (Henüz diyemedim.)
Hataları itiraf edebilmek...
En kötü huyunu keşfetmek: Herkes için en iyisini ben düşünürüm.
Biraz daha az kötü huyunu keşfetmek: Eleştiriye açık değilim.
Ondan biraz daha az kötü huyunu keşfetmek: Sinirlenince ne dediğimi bilmiyorum.

Öyle işte...
Bağlayamadım.