Salı, Ocak 02, 2007

NE İDÜĞÜ BELİRSİZ YAZI

Aman yok, öyle şeyler yazmayacağım...
Yeni yıl sözleri, iyi dilekler, sigarayı bırakacağımız meşhur (01 Ocak 2007 saat 00.00) zaman dilimi, kırmızı don bereketi, yeni yılda ilk kimi öptük, yeni yıla girerken ne yapıyorduk...
Ben bir keresinde, çocukken, yeni yıla tuvalette ve kusarak girdim. Yediğim onlarca sigara böreği, kaşık kaşık rus salatası ve çerkes tavuğuna çocuk midem dayanamamıştı... Annemler de tuvaletin kapısında, onları da içeri sokmuyorum, "Yavvvvrummm, iyi misin? Gelelim mi?" haykırışlarıyla bekliyorlar... E, N'oldu? Tüm sene boyunca ne ben kustum, ne de annemler başımı bekledi... Yalan, yalan. Hurafe...
Kırmızı don da hurafe... Kırmızı don üreticilerinin kakaladığı bir aldatmaca... Bir de yeni yılı beraber karşılayacağımız, ama çok samimi olmadığımız insanlara verilebilecek en kaçak hediye... Nice seneler bilirim, saat tam 00.00'da işi gücü bırakıp sinsice kırmızı don giymeye gitmişimdir... Elalem neş'e içinde birbirini kucaklarken ve çoğu zaman alkol ve karmaşanın etkisiyle kimi kucakladıklarının bile farkında değilken, ben tüm farkındalığımla o kırmızıyı giymeye çalışıp, koşa koşa karmaşaya dahil olmuşumdur... Bu emeklerim, bana sonsuz bereketli bir yıl olarak yansımış mıdır? Hayır...
İtiraf: Ne olur, ne olmaz, bu sefer de giydim... Belki de bu geceyarısı törenime şimdiye kadar anlamlı bir yanıt gelmediği için küsmüşümdür kırmızı dona... Olabilir...
Yalnız, bir hurafe konusunda şüpheliyim...
Geçen yılbaşı, yılın ilk dakikalarında sokakta dans edip, hemen ardından büyük bir caddeyi koşa koşa geçip geri döndüm... Ne oldu? Bol bol gezdim geçtiğimiz sene... Çok da eğlendim... Bilmem ki tesadüf mü?
Gittikçe batıyorum.
Amacım, yeni yıl hurafelerini alaşağı etmekti, yazını başıyla sonu (şimdilik sonu) çelişki dolu...

Çekil git çelişki...
Önemli şeyler yazacağım.

Denk geldi. Yeni bir yıla girdiğimiz için, "Geçen yıl ne öğrendim?" klasiklerine girmeyeceğim...

Bana birşeyler oldu son birkaç yılda...
Sabır küpü oldum.
Bir dinginlik, bir olgunluktur gidiyor.
Bir 'herkesi kendi haline bırakma' durumu...
Bir 'bunlarla uğraşamam, hayat çok kısa' ukalalığı...
Dedikodu kumkumalarına bir yandan çarklı gülüş tavrı...
Canımı -hala- acıtmak isteyenlerin canını 'yoksayma' tekniğiyle acıtma akıllılığı...
Ayağımı kaydırmaya çalışanlara ağzımın kenarından gülerek çıkardığım bir "tıh" sesine eşlik eden omuz silkme özgüveni...
Belli bir duruş, kendinden memnuniyet...
Kimsenin canını bile isteye acıtmamış olmanın verdiği huzur...
Unutmak, kin tutmamak, affetmek...
Özür dilemesini bilene "Olur böyle şeyler, hayat bu" demek... (Henüz diyemedim.)
Hataları itiraf edebilmek...
En kötü huyunu keşfetmek: Herkes için en iyisini ben düşünürüm.
Biraz daha az kötü huyunu keşfetmek: Eleştiriye açık değilim.
Ondan biraz daha az kötü huyunu keşfetmek: Sinirlenince ne dediğimi bilmiyorum.

Öyle işte...
Bağlayamadım.

Hiç yorum yok: