Ben şaşkınım.
Ben hala kendime gelemedim.
Ben onu bitirmiştim.
O da beni bitirmişti.
Benim ona "gel, mavi gözlü bir çocuk yapalım" dememe ramak kalmışken, o bana "artık bir araya gelmemizin hata olduğunu düşünüyorum" demişti.
Üzülmemiştim.
Mutlu olmuştum.
Rahatlamıştım.
Bunu söyleyebilmenin özgüveni çok keyif vermişti.
Hatta demiştim ki kendime, "amma yürekli karıymışsın be!"
Bilmek, şüpheyle beklemekten iyidir çünkü.
Kapıyı bir kapatmıştım ki bunu duyduğum geceden sonra, ancak kapattıran açabilirdi kilidi. Anahtarı içeride unutup, dönmemek üzere komşuya gittim.
Nasılsa başka bir evsahibi gelip beni alacaktı. Canım ister giderim, istemez gitmezdim. Zaten yolumu çizmiştim.(çizdim) Mutluydum.(mutluyum)
O kadar da emindim (eminim) kendimden.
Dün geceden beri şaşkınım.
Duyduklarımı yazmalı ve unutmamalıyım.
Belki onun ağzından duymam bir daha.
(Hatırlama sırasına göre)
Neee?
Bir sürü sevgilim oldu ama hiçbiri yerini dolduramadı.
Senin yerin hayatım boyunca hep çok özel ve farklı olacak.
Seni çok üzdüm.
Bana kızgın mısın?
Beni özlüyor musun?
Seni aldattım ama ondan hariç çok da kötü davrandığım zamanlar oldu.
Nasıl bu kadar güçlü olabiliyorsun?
Keşke çocuğumuz olsaydı.
Sana çok büyük haksızlık ettim.
Ben çocuk istiyorum.
Sen çok iyi bir anne olurdun. Hatta o kadar iyi olurdun ki, benim tüm hatalarıma rağmen, kızgınlığını ona yansıtmazdın. Hep saygı duyardı bana. Bilmezdi yaptıklarımı.
Bana o güzel şeyleri söylediğin gece kendimle mücadele ettim. Hiç hissetmediğim şeyleri söyledim. Ne kadar salaktım değil mi?
Seni çok özledim.
Çok çekicisin.
Bunları başkalarına da söylüyorum. Onlardan duymadan benden duy.
Amacım kafanı karıştırmak değil.
Bana sarılsana.
Let's make love....
Neden olmaz ki? Yabancı mıyız?
Bilmem?
Yabancı mıyız?
Değiliz tabi ama, o kadar da değil.
E, n'oldu şimdi?
Kendimi zafer kazanmış gibi hissetmiyorum.
Gururum dehşetle okşandı, ayrı.
Sadece, bunları yazarken bile sürekli gözlerim doluyor. (Aslında buna "ağlamak" deniyor)
Yanındayken hiç açık vermedim ama, hatta bir ara ağlayacak gibi olduğunda görmemezlikten gelmeme rağmen, eve dönene kadar ağladım yolda. Araba-ev arası tuttum kendimi, yatakta yine ağladım sabaha kadar.
Nasıl bu kadar güçlü olabildiğimi sormuştu bana.
Demiştim ki, "bu yaşadıklarımı fırsata çevirmeyi tercih ediyorum, hayatta her şeye hazırlıklı olabilmek için."
Doğru tabi. Sonuna kadar fırsata çevirdim herşeyi.
Ama hala, benim ne kadar acı çektiğimin farkında değil o zamanlarda.
Bu acılar fırsata çevrilirken ödediğim bedellerin farkında değil.
O kadar büyük bir acıydı ki bu, ömrü hayatımda, bunun büyüklüğünü itiraf edebildiğim tek bir insan yok.
Aldatılmak mı acıttı canımı?
Hayır.
Sadece "aldatılmak", biraz üzerdi beni. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ki...
Başkasını sevdin, git işte. Tutan mı var?
Bu acı o kadar karışık ki...
Çocukluğun, gençliğin, hayatının yarısı sana kalleşlik etti, kocan değil o... "Koca" dediğin nedir ki bunun yanında?
Ben kapıyı kapattım ona ama, bu kadar derin bir sevgiyi, sahibinden başka kim tutabilir ki?
Çok seviyorum onu.
Bilmiyor ki...
"Kuyruğu dik tutma" sanatı, budur...
Eeeeee?
Şimdi yine acı çekiyorum.
Ne kadar acı çektiğimin farkında değilse, beni yeniden yaralarsa, bana neler olabileceğinin de hiç farkında değil demektir.
O zaman "nasıl bu kadar güçlü olabiliyorsun?" diye bir soru da soramaz ki...
Kalmaz bende güç müç.
Hak getire...
Belki de yanlış anladım.
Belki de bu aralar özlemi kabardı, öyle bir dönem geçiriyor.
Geçecek belki.
Söylemedi ki adam gibi, "benim durumum budur, istediğim de budur" diye...
Şöyle bir yumruk çaksaydı masaya...
"Benim durumum seni özlemek, istediğim de sevişmek sadece" deseydi, ona da razıydım.
Sevişmeye değil...
Bunu bilmeye...
Eski kocam, daim aşkım!
Söylesene benden ne istediğini...
Cuma, Mart 30, 2007
Cumartesi, Mart 17, 2007
RTT
Red Kit'in bir köpeği vardı hani...
Rin Tin Tin.
O kadar saftini bir köpekti ki, herkesin çok iyi kalpli olduğunu, kendisini çok sevdiğini zannederdi. Biri ona gülümseyerek baksa, hemen arkasından giderdi ve "Aaa ne iyi biri... Bana gülümsedi. Dur şunun peşinden gideyim de, bana bu kadar iyi davrandığı için teşekkür edeyim..."derdi.
Neden yazdım ki bunu?
Konunun benimle ne ilgisi var?
Varsa da, kalmadı artık...
Rin Tin Tin, artık, Rin Tin Tin olarak kalmayı ama Rin Tin Tin gibi görünmemeyi, Rin Tin Tin olmayanların savaş silahlarını bilmeyi ama kullanmamayı, kısaca "itlik" bilip, "itlik" yapmamayı öğrendi.
Rin Tin Tin.
O kadar saftini bir köpekti ki, herkesin çok iyi kalpli olduğunu, kendisini çok sevdiğini zannederdi. Biri ona gülümseyerek baksa, hemen arkasından giderdi ve "Aaa ne iyi biri... Bana gülümsedi. Dur şunun peşinden gideyim de, bana bu kadar iyi davrandığı için teşekkür edeyim..."derdi.
Neden yazdım ki bunu?
Konunun benimle ne ilgisi var?
Varsa da, kalmadı artık...
Rin Tin Tin, artık, Rin Tin Tin olarak kalmayı ama Rin Tin Tin gibi görünmemeyi, Rin Tin Tin olmayanların savaş silahlarını bilmeyi ama kullanmamayı, kısaca "itlik" bilip, "itlik" yapmamayı öğrendi.
Cuma, Mart 09, 2007
BİR GÜL REÇELİ OLAMADIM
Bir aydan fazla olmuş, birşeyler yazmamışım, ve hatta e-maillere bile bakmamışım, ve hatta sevdiğim sayfalara dalmamışım, ve hatta hayat fantazilerini blog sayfalarında anlatan tanıdıkları merak edip "ay ay dur, seninki yine ne fantaziler yaratmış da bizi kandırmaya çalışıyor" diye turlamamışım, ve hatta ki hatta, 23 Nisan tatilini değerlendirme çalışmalarına web üzerinden hayaller kurup, "şuraya mı gitsem, buraya mı" diyerek yörelerimiz türkülerimiz ile Türkiye'min, kıta kıta dünyanın ne kadar büyük olduğunu düşünüp afallamamışım... Her yere canları isteyince gidebilenleri kıskanmamışım...
Aklıma ilkokuldayken, espri makinemiz Erkan'ın sorduğu bir soru geldi:
-Neden bütün kıtaların adı a ile başlar ve biter? hehü hü???
-Neden (salak Erkan) ?
-Sadece tesadüf, ehü hü he hühü....
-(Salak kızlar korosu) Ay ne etkileyici çocukkkk!
Eğirdir iyidir...
Az önce karar verdim.
Göl, Davraz, Kovada... Yeterli, makul, değişik... Köy de var, kasaba da... Göl de var, kar da... Bir de gül fabrikaları.
Geçen sene zeytinle bozmuştum... Bu sene açılış gülden olacak. Gül sabunu, gül suyu, gül kremi... Gül reçelini herkes sevmez, sevenler tutkuyla sever. (Keşkem benim için de böyle düşünülseydi...)
Gül nasıl asil bir çiçektir öyle. Vermesini bilene, almasını da bilene. (Keşkem bana da, vermesini bilen biri gül verseydi. Pek güzelce alırdım...)
Aslında ben bugün biraz huysuzum.
Ben niye gül reçeli değilim?
Aklıma ilkokuldayken, espri makinemiz Erkan'ın sorduğu bir soru geldi:
-Neden bütün kıtaların adı a ile başlar ve biter? hehü hü???
-Neden (salak Erkan) ?
-Sadece tesadüf, ehü hü he hühü....
-(Salak kızlar korosu) Ay ne etkileyici çocukkkk!
Eğirdir iyidir...
Az önce karar verdim.
Göl, Davraz, Kovada... Yeterli, makul, değişik... Köy de var, kasaba da... Göl de var, kar da... Bir de gül fabrikaları.
Geçen sene zeytinle bozmuştum... Bu sene açılış gülden olacak. Gül sabunu, gül suyu, gül kremi... Gül reçelini herkes sevmez, sevenler tutkuyla sever. (Keşkem benim için de böyle düşünülseydi...)
Gül nasıl asil bir çiçektir öyle. Vermesini bilene, almasını da bilene. (Keşkem bana da, vermesini bilen biri gül verseydi. Pek güzelce alırdım...)
Aslında ben bugün biraz huysuzum.
Ben niye gül reçeli değilim?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)