Cuma, Eylül 29, 2006

AĞIRBAŞLI OLGUN HANIMABLA

Etrafını mütebessim bir ifadeyle, başını hafifçe indirip kaldırarak selamlayan "ağırbaşlı" bir kadın...
Sürekli gülümseyen yüz, zarif hareketler, titizlik muskası tavırlar...
Ağzından "salak" kelimesi çıksa, "çok afedersiniz" diyecek kadar incelmiş konuşma ifadeleri...
İnsanlarla iletişim halinde çalışılan her türlü işte, artık herkesin bir şekilde ucundan kıyısından almış olduğu "iyi iletişim kurma" bazlı eğitimlerin herhangi birinden çalıp çırpılarak, beceriksizce uygulanmaya çalışılan taktikler.
Konuşma sırasında sıradanlıkla söylenen, o konuşmanın anlatmak istediğiyle uzaktan yakından bağlantısı olmayan önemsiz bir ayrıntının datalara kaydedilerek, yeri geldiğinde kullanılması örneğin...

"Geçen gün bizim oğlanı dişçiye götürmek için fellik fellik taksi ararken, arabanın biri zart! fren yapıp önümüzde durdu. Tam küfredecektim, bir de kim çıksın içinden? Bizim Kemal! Bir yakışıklı olmuş, bir hoşlaşmış ki sorma... Telefonunu verdi, haftaya görüşeceğiz.............." şeklinde uzayan bir konuşma.

Sonuç: Bir sonraki karşılaşmada, "oğlunuzun diş tedavisi nasıl gidiyor?" sorusuyla, yakın ilgi alaka, dikkat edilme, önemsenme, anlattıklarının dinlenmesi gibi ihtiyaçların basit bir şekilde karşılanması suretiyle kalp kazanılmaya çalışılması.
Profesyonelce... Fazla formal... Fazla samimiyetsiz... Kurgulandığı belli incelikler...
İş hayatında uygulanması kolay ve bilindik taktiklerin, eş-dost arasında ne kadar samimiyetsiz ve bayağı kaçtığından bihaber debelenmeler...

Ama, Allah için "ağırbaşlı"!!! Allah için "hanımefendi"!!! Hal hatır eksik kalmaz, gülümseme gırla, iki dirhem bir çekirdek her daim...
"Ben bildiğiniz gibi değilim" çabaları, hiçbir işe yaramayan, arkasını döndüğünde dedikodusu yapılan, ortamdan uzaklaştığında kendilerini sıkan bedenleri oh be! dedirten, hatır için katlanılan...

O kadar "ağırbaşlı" ki...
Nasıl desem?
Nasıl anlatsam?
Sanki...

Sanki yıllarca, kendi de hali hazırda evliyken, evli sevgilisinin evine neredeyse hergün sessiz telefonlar edip huzur kaçırmaya uğraşmamış...

Sanki küçücük kızının kafasını karıştırıp rahatsız olmasını sağlayacak kadar muhatap etmemiş sevgilisiyle...

Sanki sevgilisinin eşiyle paylaştığı eve elini kolunu sallayarak defalarca girip fantazi yaşamamış...

Sanki evin -maalesef- diğer sahibi olan 'öteki kadın'a mesaj bırakmamış, kullanılmış regl tamponunu uluorta banyoda unutup!!!...

Sanki sevgilisinin karısını canı her istediğinde, kafası her bozulduğunda arayıp orospu, kaltak, kahpe gibi, "salak"tan çok öte kelimeleri sarfetmemiş...

Sanki bir gece çıldırıp, Sulukule camiasının bile dudaklarını uçuklatacak bir bayağılıkla sevgilisini karısına ispiyonlayıp, ağıza alınmayacak küfürler savurup, hiçbir şeyden haberi olmayan kadının hayatını alt üst etmeye çalışmamış...

Sanki işler tüm bunlara rağmen istediği gibi gitmeyince, sevgilisinin karısına yönelttiği küfür boyutlarını "ağıza alınmayacak" mertebesine taşımamış...

Sanki işi gücü bırakıp, işyerini vakitsiz terkedip, onun bunun garsoniyerinde sevgilisiyle ayaküstü düzüşüp, koştur koştur kızını kreşten almaya gitmemiş...

Sanki sevgilisinin evinin önünde arabayla bekleyip, sapık sapık onu ve karısını takip etmemiş...

Sanki, sevgilisinin karısıyla birlikte olduğundan emin olduğu bir zamanda telefon edip porno film sesleri dinletmemiş...

Sanki meydan -memnuniyetle- ona bırakıldığı halde hala içi rahat etmediği için sevgilisinin eski(ttiği) karısını hala arayıp saçma sapan tehditler savurmamış...

Sanki, sanki.... Sankimmmmmm!!!
Kifayetsiz... Kelimeler yetmez bu ağırbaşlılığı tasvire...
Böylesine ağırbaşlı yani.
Böylesine olgun, böylesine hanımefendi...

Velhasıl, herkes kendi yoluna.
Bırakalım, herkes ne kazanıp ne kaybettiğini yıllar geçtikte anlasın.
Zamanla herkes layık olduğu koltuklara oturacak, eminim.

Ama...
AMA...
AMA...

Kimse, o küçücük beyniyle, "Benim hakkımda hırsından ileri geri konuşmuş, ben aslında öyle değilim" havası yaratıp, hatta gücünün yettiği, kıyak ev kredisi verdiği için onu pek seven arkadaşlara ağlayarak beni hiç olmadığım biri gibi gösteremez!
Kimse beni yalancı çıkarmaya çalışamaz.
İnsanlar o kadar aptal değil.
Herkes haddini bilsin.
O, sadece kendi "aptal"ını zehirlemeye devam etsin.
Bana bulaşmasın.
İşim olmaz. Elimi, beynimi, ruhumu kirletemem, bundan daha fazla da mesai harcayamam böyle bir rezillik için.
Benimle kafasını bozduysa, kendi "aptal"ıyla çözsün sorununu.

Yoksa?
Yoksa ben de çok "ağırbaşlı" olurum...

Yani ilgilenmem.
Yani ona buna ağlamam.
Yani oluruna bırakırım herşeyi.
Yani yanlış yapılmasına fırsat veririm, doğruyu bulsunlar diye.
Yani hayatıma devam ederim, mutlu mutlu, iç huzurlu, dış huzurlu...
Kimseye bilerek zarar vermeye çalışmadığım için rahat uyuyarak.
"Ağırbaşlı" yani.
Ağırbaşlı...

Hiç yorum yok: