Perşembe, Kasım 30, 2006

ÇIKARIN KAĞITLARI YAZILI VAR!

Dünkü yazıma yapılan yoruma ithafen,
"BLOG UYDURUKTAN MI OKUNMUŞ" YAZILI SINAVI

AÇIKLAMA: 1,2,3,4,5 no.lu soruları lütfen belge beyan ederek cevaplayınız.
Örnek: "Sayın Koko, şu tarihli şu başlıklı yazınızda diyorsunuz ki....." gibi. Ayrıca şu maddenin şu fıkrası, şu bendi gibi detaylar da belirtilebilir.

Soru1- Günümü işyerindeki insanlara kızmakla geçirdiğimi nereden çıkardınız?

Soru2- Kiboş'a kızdığımı nereden çıkardınız?

Soru3- Bu bloğu birşeylere kızdığımda kullandığımı nereden çıkardınız?

Soru4- Birşeylerden kaçma isteğinde olduğumu nereden çıkardınız?

Soru5- Bloğu güncellemekle keyfim arasındaki bağlantıyı nasıl kurdunuz?

Soru6- "3-5 Yazıyla Kişilik Tahlili" kitabını nereden edindiniz?

Soru7- Blog yazma halet-i ruhiyesi nasıl olmalıdır? Kişi hangi durumlarda blog yazabilir? Mesela -durum benimle alakalı değilse de- çok mutluyken yazı yazmayan birinin sinirliyken yazdıkları sayılmaz mı?

NOT: İstediğiniz sorudan başlayıp, soru numaralarını kırmızı kalemle yazabilirsiniz.


Sorunuza cevap- Kızmadığım hiçbir an yok. Ben çok kızgın biriyim. Birşeylere kızamadığım zamanlarda hayatım anlamını yitiriyor. Elim ayağım dolaşıyor. Doktor çağırıyorlar, doktorlar yalancıktan beni kızdırıyor, rahatlıyorum.
Şaka bir yana, ben kızmıyorum, eğleniyorum...
Şimdi olduğu gibi...


Ev Ödevi: "Hiciv" nedir? Nerelerde kullanılır? Örneklerle açıklayınız.

Çarşamba, Kasım 29, 2006

KİBOŞUM KİBOŞUM KİBAR KİBOŞUM

Bir yazı yazdım dün akşam.
Kiboş'la ilgili...
Hala draft'ta bekliyor. Biraz abartmışım sanırım.
Olur ya hani, buraya gizli şifreyi yazıp girilmiyor, biri okuyup da Kiboş'u çözerse, ki yazdıklarımdan, onu tanıyıp da çözmemesi mümkün değil, ha istifa mektubumu yaldızlı kalemle yazmışıııım, ha bahsettiğim yazıyı yayımlamışım... Sakal ve bıyık...

Ama duramıyorum...
Yazarken çok eğlendim.
Günün birinde, bir samimi ortamda konu "işyerinde kadın manyaklığı"ndan açılırsa, tatlı tatlı anlatayım da herkes benim kadar eğlensin diye, unutmamak için, birkaç doneyi (done??? neredesin tdk.gov.tr???) buraya taşımak zorundayım... Hani, fıkra anlatmayı çok seven insanların, cuzdanlarında fıkraları anımsatacak bir-iki kelimeyi bir kağıda yazıp taşımaları gibi...

Hülasa,
*** Kiboş ve beyaz etek altına giymem gereken -çok afedersiniz- çamaşır brifingi...
Bu brifing esnasında içimden gerçekleştirdiğim katıla katıla gülme durumu bir araya dışımdan da gerçekleşmeye yeltenmiş, durum, yalandan öksürme suretiyle örtbas edilmiş, kendisine yardımları için teşekkür edilmiştir. (Deliye "he, he" deme muamelesi)
*** Kiboş ve "Bana adımla hitap edebilirsin, nasılsa aynı yaşlardayız." beyanı. Kendisi anam karılara benzer...
*** Kiboş ve kuşları (Detay yok... Yaldızlı kalem!!!)
*** Kiboş efsaneleri...
Kiboş efsanesi-1:"Benim bir bakışımla karşımdakinin eli ayağı birbirine dolaşır..." Kiboş efsanesi-2:"Karşımdakinin ufacık bir hareketinden ya da bakışından niyetini anlarım. Çok zekiyim..."
Kiboş efsanesi-3: Patronu en iyi ben tanırım. Sol kaşı kalksa su, sağ kaşı kalksa kahve ister. İkisi birden kalkarsa eşini ararım, kaşları kalkıkken elini şıklatsa, yönetim kurulu toplantısı ayarlarım."
Efradı koro olup cevap verir: Evet Kibooooş, evet, evet, evet... Sen var ya sen......
Yiyorsa "hadi len" desinler...
İşin doğrusu, efradı Kiboş'tan çok korkar. Çünkü o, bildiğimiz "deli"dir. Bunu bir tek kendisi bilmemekte, korku ile saygıyı, sevgi ile yalakalığı ayırt edememektedir. Ama zekidir!!!

*** Kiboş ve topuklu ayakkabıları...
Kiboş, onlarla yürümeyi beceremez ama ayak parmaklarıyla ayağının geri kalanı arasında dik açı oluşturacak kadar yüksek topuklu ayakkabılar giyer... Bir adım atar, arkasından poposunu toplar. Düşmemek için kamburlaşır.Kuşlarından birinin koluna girer genellikle... Yalnız yürüyorsa, kollarından destek alır. Kolları omuz hizasına çıkar neredeyse, elleri serbestçe sallanır...
Kiboş, yazın dekolte(??) ayakkabılar giyer. Uzattığı narin ayak tırnaklarına sedefli turuncu, beyaz ojeler sürer.
Zarif Kiboş!

N'oluyor be???
Abarttım yine. Hani fıkra başlığı tadında ufak hatırlatmalarla sınırlamıştık yazıyı?
Ayıp oldu yine...

Şaka kız Kiboş...
Vallahi şaka!
Ben o zannettiğin kişi değilim.
O zannettiğin kişi, bilgisayar kullanmayı bile bilmez, bırak blog mlog yazsın... Git bilgisayar bile kullanamadığımı patrona söyle de işime bir taş daha koymuş ol, neme lazım... Tutar belki...

Pazar, Kasım 26, 2006

BİR GECEDEN ÇIKAN SONUÇLAR

Sonuç1- Cazın fingirdek Brezilya ritimleriyle buluştuğu bir müzik, güzel sesli güzel Brezilyalı kadının konseri, elde bira, popo sallanarak dinlenir. Konser salonunda değil... Efes Pilsen Blues Festival'ın gözünü seveyim. Başlamış... Gitmeli... Yine...

Sonuç2-Basgitar çalan erkeklere karşı ezelden beridir anlam veremediğim bir hayranlığım var. Ama daha çözemedim... Acaba bu, müziğe girdiği anda tamamen havayı değiştirip içimizi kımıl kımıl yapan basgitardan mı kaynaklanıyor, yoksa şimdiye kadar dinlediğim tüm basgitarcılar mı etkileyici, ikisi bir arada mı etkili, bilemedim.

Sonuç3-Herkese "merhaba" demektense, bir elin parmaklarının -belki de yarısı- kadar dostun olsun, yeter...

Sonuç4-Hala Prodigy dinleyebiliyorum!!!

Sonuç5-Ama artık arabada yüksek sesli müziği bünyem kaldırmıyor... Genç Sarıkız'la arkadaş olmanın tek dezavantajı...

Sonuç6-MUTLUYUM.

Cuma, Kasım 10, 2006

BEN HİÇ AŞIK OLMADIM/MI/MIŞIM/

Ben isterdim ki,
hani Rahşan istemeseydi şu Devlet Mezarlığı işini de, alelade bir yer de olsa, önünde sonunda ölümde de beraber toprağa karışacakları bir yer seçseydi...
O zaman bu aşk "gerçek" olurdu sanki...

Hani o sevdiğim şiir gibi.
"Biri beni böyle sevsin" dediğim gibi:


BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM
Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki
içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar...
Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak :
biri sen biri de ben.
Ben daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok, ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey : belki diyor.

Nazım Hikmet


Aşk var mı yaaa?
Gerçek olan ama.

"Aşık oldum" diyeni çok duydum ama...
herhalde dil sürçmesiydi...
Çoğu midemi bulandırdı.
Hatta birinin üstüne kustum bir seferinde...
Hala onları temizliyor!!!
Ama farkında değil.
Kötü cadı büyü yaptı.
Aşka iade-i itibar edene kadar o pislik temizlenmeyecek...

Cuma, Kasım 03, 2006

GEÇTİ YİNE BİR GÜN

Bugün...

*Sabah pek bir enerjik uyandım...
*İşteki sarı saçlı, kara suratlı Kibariye'ye yine gıcık oldum. Hasta o yaaaa, vallahi hasta.
*İki kişi "bunları kimseye söyleme" diyerek bana sır verdi. Söylemem, vallahi söylemem. Dediler ki....... (pek bir espiriliyim)
*Öğle tatilini Tunalı'da geçirdim. Yok, yok... Tadı kaçmış. Haydin Işık Dağı'na...
*Kendime kitap ve cd hediye ettim, çok uslu olduğum için.
*Akşam eve dönüşte yanımdaki adamın neredeyse omzuna düşüp uyuya kaldım. Yaşlanıyorummmm. Hayır, hayır... Yol tutuyor. Hıyar adam da nazikçe bir omuz dürter, hareket eder de uyanayım... Nerdeeee!
*Annemin son mahsul sebze çorbasının yine ve maalesef deneği oldum. Bu seferki ıspanaklıydı... Tadı iyi, görüntüsü berbattı. Haniii. Biri çıkarmış gibi midesinden... Anneciğim, ıspanağı öyle eskisi gibi yapsan hani, kavurup soğanla filan?
*Köpek oğlumla uzuuun bir sonbahar yürüyüşü yaptım akşam vakti. Siviiit novembır...
*Yeğenlerimi alıp kocaman bir kitapçıya soktum. Puf koltuklarda oturup kitap okudular. Pek duygulandım.
*Çoook uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı gördüm... Bana bir sarıldı, bir sarıldı... Babalık çok yakışmış... En kısa zamanda görüşmek üzere...
*Yoruldum, yarın saat ellibeşe kadar uyanmayacağım...

Perşembe, Kasım 02, 2006

MUTLULUĞUM ÇAN EĞRİSİ...

Bugün huysuzdum,
ama öğlene kadar.
Sonra kıvrak bir manevrayla işten kaytarıp kendimi kasvetten kurtardım.
Köpek oğluma koştum.
Parkta saatlerce oynadık.
Attığım topları getirmekten yorulunca bir kenara muzur muzur çekilip topu parçalamasına ve de parçalarını mideye indirmesine izin vermedim. Ağızdan top çekme savaşını ben kazandım. Bizimki pitbull olmuş da haberim yok... Topa asılı kaldı dakikalarca havada... Sol kolumun canı çıktı... Aylar önce, yediği koca bir parça tenis topu yüzünden ölümden döndü canım köpek oğlum...

Sitenin gerzek sakinlerinden, sabahtan akşama kadar pencereden koca memelerini sarkıtarak gelenin geçenin hayatını didikleyen kadın olanıyla, çok istemesine rağmen, kavga etmedim.
1.Deneme: "Köpeği parkta gezdirmesenize! Çoluk çocuk oynuyor..."
Cevap :
İçten :(Senin oğlanı geçtiğimiz yaz ağaç diplerine işerken az yakalamadım)
Dışarı: "Yaaaa, size de iyi günler."

2.Deneme: "Bir köpek eksikti burada!! Bıktık yahu sizden!!!
Cevap:
İçten: (...tir git başımdan)
Dışarı: "Kaloriferler de yanmaya başladı artık, evet, evet..."

3.Deneme: "Aaaaa, iyice terbiyesiz bu! Dalga mı geçiyorsun? Jandarma çağıracağım. O köpek pislikleri ne oluyor?

Cevap: (Cebimdeki boş torbaları çıkardım) "Bunlara giriyor onlar. Doldurunca size de bir tane getireyim mi sıcak sıcak?"

Delirdi kadın. Pencereyi kapatırken camı dışarı patlayacaktı az kalsın.
Bekledim, jandarma gelmedi.
Keşke gelseydi. Komutanları bu gerzeklerle çok eğleniyor... Öbür evdeyken bir kere, yine böyle bir arızalıya "Zabıt tutalım hanımefendi, sahipli köpekler parklarda dolaşmasın, sokak köpekleri istedikleri kadar işeyebilir, diye not düşelim" demişti. Hi hihi...

Kısmette varmış, jandarma arabasını akşam caddede gördüm.
Utanmadan bir de, selektör yapıp durdurdum. Derdim başkaydı...
Caddede gezinen 4-5 tane modifiye arabalı canavar gördüm. Yolun orta yerinde üçü yan yana durup arabalarından indi, yarım saat sonraya sözleştiler yarış için... Kulaklarımla duydum... Sonra da küfürlere kornalara milletlerarası geçerliliği olan "nah" işaretleriyle karşılık verip, o makas senin, bu makas benim, binbir tacizle u dönüp caddenin karşısına geçtiler.
Hemen biraz önümde de candarmamızın devriye otosunu görmeyim mi??
Selektör, dat dut derken, durdular, yanlarına gittim.
Şikayet ettim, hayal kırıklığına uğradım.
Şu an suç teşkil edecek bir durum yokmuşşşş!
"E, ama devriye geziyorsunuz, takip etseniz falan??"
Şikayet yazılı olmadığı sürece birşey yapılamazmışşşş.
"Pes yani! Asker de bunu yapıyorsa!! İlla memur zihniyetiyle mi hareket etmek lazım? Zabıt mabıt? Üç beş ay sonra bu ruh hastaları bir iki kanlı vukuat yaşatınca mı anlayacaksınız durumun vehametini? Ben bunu başka yollarla şikayet edeceğim o zaman."
..............
Bammmm!!! (Benim arabanın kapısı)
Yarın son derece dokunaklı bir şikayet mektubu yazılacak, ilgili ilgisiz merci(mek)lere iletilecek. Ben yapayım da üzerime düşeni... "Korna eşliğiyle sinirli hareketler"yöntemini benimsemiş tepkili duyarlı milletim de başka yollar arar belki bu duruma son vermek için.
Ne zannettiniz ulan mahallemi? Bağdat Caddesi ezikleri özentileri sizi... Ananız babanız nerde? Arabanıza bu kadar masraf yapacak parayı nereden buluyorsunuz? Siz geberin ama kimseye zarar vermeden, kendi aranızda geberin!
Tahammül edemiyorum!!!
İşte buna tahammül edemiyorum!

Yaaa, ne diyordum?
Üremek başkaaaa, insan yetiştirmek başka.
Üre, hasbelkader büyüt, at sokağa, ver parayı, ne halt yerse yesin.
Hapçı, topçu, yarışçı olsun...
Babanız boynuzlarını parlatsın, ananız kariyer yapsın...

İyi de...
Yetişmiş pırıl pırıl çocuklar ne olacak?
Ya birine bu şuursuzlar yüzünden zarar gelirse? Gelmedi mi daha önce, defalarca?
Geberin e mi? Kendi aranızda geberin...

Canım sıkıldı beee!