Çarşamba, Kasım 29, 2006

KİBOŞUM KİBOŞUM KİBAR KİBOŞUM

Bir yazı yazdım dün akşam.
Kiboş'la ilgili...
Hala draft'ta bekliyor. Biraz abartmışım sanırım.
Olur ya hani, buraya gizli şifreyi yazıp girilmiyor, biri okuyup da Kiboş'u çözerse, ki yazdıklarımdan, onu tanıyıp da çözmemesi mümkün değil, ha istifa mektubumu yaldızlı kalemle yazmışıııım, ha bahsettiğim yazıyı yayımlamışım... Sakal ve bıyık...

Ama duramıyorum...
Yazarken çok eğlendim.
Günün birinde, bir samimi ortamda konu "işyerinde kadın manyaklığı"ndan açılırsa, tatlı tatlı anlatayım da herkes benim kadar eğlensin diye, unutmamak için, birkaç doneyi (done??? neredesin tdk.gov.tr???) buraya taşımak zorundayım... Hani, fıkra anlatmayı çok seven insanların, cuzdanlarında fıkraları anımsatacak bir-iki kelimeyi bir kağıda yazıp taşımaları gibi...

Hülasa,
*** Kiboş ve beyaz etek altına giymem gereken -çok afedersiniz- çamaşır brifingi...
Bu brifing esnasında içimden gerçekleştirdiğim katıla katıla gülme durumu bir araya dışımdan da gerçekleşmeye yeltenmiş, durum, yalandan öksürme suretiyle örtbas edilmiş, kendisine yardımları için teşekkür edilmiştir. (Deliye "he, he" deme muamelesi)
*** Kiboş ve "Bana adımla hitap edebilirsin, nasılsa aynı yaşlardayız." beyanı. Kendisi anam karılara benzer...
*** Kiboş ve kuşları (Detay yok... Yaldızlı kalem!!!)
*** Kiboş efsaneleri...
Kiboş efsanesi-1:"Benim bir bakışımla karşımdakinin eli ayağı birbirine dolaşır..." Kiboş efsanesi-2:"Karşımdakinin ufacık bir hareketinden ya da bakışından niyetini anlarım. Çok zekiyim..."
Kiboş efsanesi-3: Patronu en iyi ben tanırım. Sol kaşı kalksa su, sağ kaşı kalksa kahve ister. İkisi birden kalkarsa eşini ararım, kaşları kalkıkken elini şıklatsa, yönetim kurulu toplantısı ayarlarım."
Efradı koro olup cevap verir: Evet Kibooooş, evet, evet, evet... Sen var ya sen......
Yiyorsa "hadi len" desinler...
İşin doğrusu, efradı Kiboş'tan çok korkar. Çünkü o, bildiğimiz "deli"dir. Bunu bir tek kendisi bilmemekte, korku ile saygıyı, sevgi ile yalakalığı ayırt edememektedir. Ama zekidir!!!

*** Kiboş ve topuklu ayakkabıları...
Kiboş, onlarla yürümeyi beceremez ama ayak parmaklarıyla ayağının geri kalanı arasında dik açı oluşturacak kadar yüksek topuklu ayakkabılar giyer... Bir adım atar, arkasından poposunu toplar. Düşmemek için kamburlaşır.Kuşlarından birinin koluna girer genellikle... Yalnız yürüyorsa, kollarından destek alır. Kolları omuz hizasına çıkar neredeyse, elleri serbestçe sallanır...
Kiboş, yazın dekolte(??) ayakkabılar giyer. Uzattığı narin ayak tırnaklarına sedefli turuncu, beyaz ojeler sürer.
Zarif Kiboş!

N'oluyor be???
Abarttım yine. Hani fıkra başlığı tadında ufak hatırlatmalarla sınırlamıştık yazıyı?
Ayıp oldu yine...

Şaka kız Kiboş...
Vallahi şaka!
Ben o zannettiğin kişi değilim.
O zannettiğin kişi, bilgisayar kullanmayı bile bilmez, bırak blog mlog yazsın... Git bilgisayar bile kullanamadığımı patrona söyle de işime bir taş daha koymuş ol, neme lazım... Tutar belki...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Es kaza bile olsa, ne anlatırsanız anlatın , kimse "nick" kullandığınız sürece hiç bir kimseyi tanıma şansımız yok.
İş yerinizdeki kişilere kızmakla gününüz geçiyor .. belli..
Bu bloğuda kızdığınız ve bişeylerden kaçma isteğiniz arttığında kullanıyorsunuz..
Uzun aralarla güncellediğinize göre , bu aralar Keyfiniz yerinde..
Peki..
Kızmadığınız anlar dışında Hayatınızın anlamlı olayları neler..

Adsız dedi ki...

yazdığınız yazıı çok beğendim teşekkürler