Çarşamba, Mayıs 31, 2006

MAYIS ÖZETİ

Mayıs, eskiden en sevdiğim aydı.
Çünkü "Mayıs", "Mayıs" gibiydi.
Canlı, güzel kokan, ılık...

Şimdi Mayıs'ı anlayamıyorum. Yaz sıcağı gündüz boyu... Tüm enerjimi alıyor. Bir sevimsiz, bir sevimsiz.
Akşamları dışarıda olduğumda, bahçeye alınan servisler, güneş batınca içeri taşınıyor. Arkalarından da donarak bizler...
Havaya dil uzatılmazmış. Sarıkız arkadaşım öyle söyledi. Onu seviyorum.
İyi be Sarıkız...
Bu Mayıs da güzel.
Belki ben göremiyorum bunu.
Elveda Mayıs 2006.
Seneye daha güzel karşıla beni, ya da ben daha iyi anlayayım seni.

Bu Mayıs'tan aklımda kalanlar:
-Sigarayı bırakma çabam
-Spor salonu ve artık koşarken tıkanmamam
-Sigara içmediğim zamanlar ağzıma doldurduğum paket paket tatlandırıcılı sakızın midemde yarattığı deprem
-Hala hayatımda kimseyi istememem
-Hayatında olmamı isteyenleri kırmaktan keyif almam ama kırılmamalarına şaşırmam
-Hergün, kendi evim olması için dua etmem. Sadece köpek oğlum ve ben...
-"İyi ki böyle bir annem var" demeden uyumamam.
-Yemek yapmayı unutmaktan korkup mutfağa girişmem.
-Son hafta başlayan aşırı halsizliğimin ciddi birşey olmaması için dua etmem

Pazar, Mayıs 21, 2006

KIZDIM

Ben adam olmam!
Çünküm:
1. İnsanları kendim gibi zannediyorum haaaaaalaaaaaa!!!
2. İnsanları kendim gibi zannedip, "kendime" gibi ilgileniyorum haaaalaaaa!
3. Sevdiklerimi kendi yarattığım yalancı bir dünyada yalancı bir yere koyuyorum haaaalaaaa!
4. Sevdiklerim beni üzüyor haaaaalaaaa!
5. Beni üzenleri çok seviyorum haaaaalaaaa!
6. Beni en çok üzeni çok özlüyorum haaaaalaaaa!
7. Aptalım haaaalaaa!
8. Kendimden memnunum haaaalaaaa!

Çarşamba, Mayıs 17, 2006

CUMHURİYETİME SALDIRIYORLAR



Bu fotoğraf 58 yıl önce çekilmiş.
Çok kızgınım...
Atatürk'ü mahallelerinden geçerken -cenazesi bile olsa- görebilmek için birbirini ezen koca bir insan yığını.
Şimdi neredeler?
Kendime de kızgınım.
"Karanlığa küfredeceğine, kalk da bir mum yak." ...vakit geçmeden.

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

BİRAZ FANATİKİM...




ÖNÜMÜZDEKİ BİRKAÇ GÜN SAYFALAR BÖYLE DOLAR HERHALDE.
DAYANAMIYORUM.
ÇOK MUTLUYUM.
ŞİŞİYORUM.
BUGÜN ELİMDEN KAPILAN BAYRAĞIMIN YERİNE YENİSİNİ ALACAKTIM, VAKTİM OLMADI.
PENCEREDE GS TİŞÖRTÜM ASILI!!!

Pazar, Mayıs 14, 2006

İYİ Kİ ANNEMSİN


Canım annem,
İyi ki beni SEN doğurdun.

"Doğ-büyü-oku-işe gir-evlen-çocuk doğur-emekli ol-torun sev-öl" düzleminde hareket edilen, ne istediğini bile düşünmeden bu düzleme dahil olan, önceden programlanmış hayatlar sayesinde şu dünyaya gelen o kadar çok insan var ki...
Kimse ailesini seçemiyor.
Kimse annesini seçemiyor.
Ne olursan ol, yine de çok severdim seni. Anneler sevilmez mi?
Ama insanın annesini hem çok sevmesi, hem de onunla gurur duyması bambaşka birşey.
Hayatım boyunca, varlığın bana hep güven verdi.
Hayatım boyunca, yüreğimde ufacık bir yara bile açmadın.
Hayatımda bir kere bile senin yüzünden mutsuz olmadım.
Bir çocuk ne isterse, onu verdiniz babamla birlikte...
Herşeyden önce, birbirinizi çok sevdiniz.
Bir çocuk için bundan öte mutluluk mu var?
Beni dünyaya getirdiniz, hakkını da verdiniz.
Üremediniz.
İnsan yetiştirdiniz...
İyi ki babamla evlendin!!!
İyi ki annemsin!!!

MES'UDUM,
MES'UDUM,
MES'UDUM...
PEK MES'UDUM!!!

Cuma, Mayıs 12, 2006

KENDİME KIYAK: 5 en iyi ŞİİR

1-Hayat görüşüm:
KAHVE
bir acı kahvenin 40 yıl hatrı varsa,
bir fincan neskafe
kaç yaprak işgal eder anılarda
kaç dijital aşk eşdeğer
mecnun aşkına?
sonar yemiş balık
daha mı uzun muhakeme eder hayatı?
yoksa oltadaki istavrit mi
daha çok özler iyotlu yalnızlığını?
İbrahim ÖZÇELİK

2-Kalbim
SUSARAK
Güneş altında söylenmedik söz yokmuş ..
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi ..
Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz ..
Ben de söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde ..
Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik...
Ben de susuyorum sevgimi saklayıp içimde ....
Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor ...
Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim ...
Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde .....
Aziz Nesin

3-Ruh Halim
BÜYÜK CAN DEDİ Kİ
Kovalamayın beni yatağa
Hiç uykum yok
Daha lafınıza karışacağım
Ortalığı dağıtacağım
Televizyonu kapatacağım
Ayçiçeği resmi yapacağım daha
Başparmağıma şiir okuyacağım
Islık çalacağım
Daha çok işim var
Gecenizi karartacağım
Kütahya vazonuzu kıracağım
Vakitsiz yatırmayın beni
Daha çok erken
Can Yücel

4-Biri beni böyle sevsin...
BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM
Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki
içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar...
Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak :
biri sen biri de ben.
Ben daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok, ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey : belki diyor.
Nazım Hikmet

5-Kızdıklarıma
NİCELERİ GELDİ
Niceleri geldi neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenlerde hep senin gibiydiler
Bu dünya kimseye kalmaz bilesin
Er geç kuyusunu kazar herkesin
Tut ki , Nuh kadar yaşadın zor bela
Sonunda yok olacak sen değil misin ?
Ömer Hayyam

ARTIK KÖTÜYÜM BÖYLE BİLİNE

Yorgunum.
Uyuzum.
Dipteyim.
Hani derler ya "İyidir, ama tersi çok fenadır." diye?
Çok tersim, çok fenayım.
Bugün işte azarlamadığım kimse kalmadı.
Deliler deliyi görünce sopasını sakladı. İyi oldu.
Artık sabahları kimse odasında hıyar-domates tabağı yapıp tost yiyemez herhalde...
Çay ocağındakiler de benim çayı artık şekersiz içtiğimi öğrenmişlerdir... Bardağın içindeki aptal kaşığı çıkarıp masada alakasız yerlere koymaktan bıktım.
Yakında kimse benden sigara da isteyemeyecek... Çünkü içmeyeceğim. (Sevdiğim arkadaşlarım için içmesem de paket taşırım, ayrı)
Artık herkes kendi ağrı kesicisini kendi getirsin. Eczane miyiz be? Yıllardır tek bir ağrı kesici bile kullanmadım -çok şükür- ama boyuna evden ağrı kesici taşıyıp duruyorum...
Bitki çayı çeşitlerimi de kimseye göstermeyeceğim. Aktar mıyız be? Gidin alın. Dr. Ender Saraç destekli çeşit çeşit bitki çayları var marketlerde...
Aylardır içimden küfür ederek dışımdan ise gülümseyerek konuştuğum o geçimsiz huysuz gıcık kadına da haddini bildirdim... Hem de hiç küfür etmeden, ters konuşmadan. Odamdan çıkarken, bana verdiği zahmetler için onlarca kere teşekkür etti, bana Sicilya şarabı getireceğine söz verdi, (hem gıcık, hem de Sicilya'ya gidebiliyor... Hak mı ulan bu?) bir de iltifat etti!!! Bir kadında asalet eller ve gözlerden belli olurmuşşşşş. Yaş yetmişe gelse bile kadında bozulmayan yegane uzuvlarmışşşşşş. Çok şanslıymışım... "Beyim" de çok şanslıymışşşşş.
Sana ne be? Sana ne? El benim, bey benim... Allallaaaaa!!! Aylardır aklın nerdeydi? Getir de şarap içelim be kadın! Çok konuşma!
Haftalardır bir zıttırık pps sunumunu hazırlamayı beceremeyen çok bilmiş-az iş görmüş aptala da haddini bildirdim. Bir de "üniversite sınavında 'kaydırdığı' için doktor olamadığını söyleyecek kadar gerzek olduğunu da yüzüne vurarak hem de... Olur mu be öyle? Sen aptalsın da biz de mi öyleyiz? Zekanın söylenilen yalanla ilintili ölçülebildiğini çoook önce öğrendim ben... Doktor olamadın yaaaaa, oh yaaaa! Sen doktor değilsin ...sin ...sin ....sin!!!!! Onlar akıllı, sen aptalsın ...sın ...sın ...sın!
Eminim işyerinde herkes bana, demincek ifşa ettiğim "İyidir ama tersi çok fenadır"cümlesini kuruyordur... Belki "iyidir" kısmını kullanmadan hem de.
Bana ne? İyi olmak isteyen mi var? İyi olduk da n'oldu?
Herkes beni kötü bilsin. Bööööö!
Yıkılın karşımdan rezil hamam böcekleri!

Yarın saunada otuzsekiz seans yapıp içimdeki zehiri eritebilir miyim?
Keşke öyle olsa. Sıkıntılar tere karışıp bizi terketse...
Dur bakayım, yarın bir deneyim.
Bu son yazım olabilir. (Otuzsekiz seans???)

Çarşamba, Mayıs 10, 2006

PORTAKALLI ÇİKOLATA

Portakal likörlü bir kutu çikolata,
Koca bir fincan şekersiz, iyi kahve...

Yarım saatin içinde bittiler. Çok üzgünüm. Yine istiyorum. Çok güzeller.

Bütün günden aklımda kalan tek şey bu.
Bir de, hayatımda ilk kez (hoşlaşma babında) güzel bir kutuda çikolata hediyesi aldım... Hediye karşı tarafın amacına ulaşmadı. Aslında, vakt-i zamanında sıradan bir şekilde söylediğim "portakallı çikolataya ruhumu satarım" cümlesinin böylesine önemsenmesi şımartıcı bir incelik... Ne yalan söyleyim, başka birinden almayı tercih ederdim. Kalpsiz mi oldum ne? Ya da bunların hepsi aynı olduğu için böyle şeylerden etkilenmez oldum... "Kötü" kızlar, böyle "kötü" oluyor galiba... Bir dahaki sefere "Hayatta en istediğim şey sevgilimle Roma'ya gitmek" desem, karşımdakinin zekasını fazla mı küçümsemiş olurum???

Sonuç:
Sevdiğinden almadıkça hiçbir hediye anlamlı değil...
Sevdiğinle gitmedikçe hiçbir yer özel değil...

Karar:
Aşık olana kadar kimseye vakit ayırmayacağım.

Alakasız Not:
"Gazap Üzümleri"ni bitirdim. İlk sayfasında "Nisan 1966" tarihli babamın imzası var...
1. Tam da babamı çok özlediğim bir zamanda bu kitabı okumak... Onun çevirdiği sayfaları yıllar sonra çevirmek... İstediğim tam da buydu. Babamla birşeyler paylaşmak.
2. Kitabın içine girip, sevdiğim herkesle (yeğenler, anne, abla, enişte, köpek oğlum, iki arkadaşım ve aileleri, bir de sevdiğim) orada, o zamanda yaşamak istedim.
3. Orada, o zamanda olmasa da, bu istediğim hayal değil... Cesaret... Bende var da, yanımda götüreceklerim benimle aynı fikirde değil. Satsak neyimiz varsa, gitsek şöyle sakin bir yere, yirmi odalı bir evimiz olsa, evin yüz katı bahçemiz olsa... Üç günlük dünya be! Öleceğimizi bile bile pislik bir koşturmanın içinde ömür tüketiyoruz...
4. Ben gidiyorum... Beni seven arkamdan gelsin.

Pazar, Mayıs 07, 2006

PARDON? NE TEŞEKKÜRÜ?

Ne güzel başlamıştı bugün ve ne güzel bitecekti...
Güzel mi güzel bir Pazar kahvaltısı: İnce kıyım maydanoz ve küçük doğranmış bahçe domatesi (kabuklarını soymak lazım) az tuz ve sirke, kekik, zeytinyağı, bol limonla koca bir kaseye doldurulur... Kaşıklanarak yenmesi tavsiye olunur. Kırmızı ve yeşil biberler çıtır çıtır közlenir... En sevdiğim peynir dilim dilim kesilir... Yanına ipince kesilip kızartılmış ekmekler, Rize'den gelme (sevgili arkadaşım sağolsun) gerçek Rize çayı kıpkırmızı demlenir... Karşıya arkadaş oturtulur... Gazeteler açıp, mümkünse en az ciddi haberler okunup, birbirine manşetler söylenerek yorucu olmayan, hayattan, basit bir sohbet başlatılır... Ebru Çapa, yüksek sesle okunur, yine sevilir... Ayşe Arman'a daha röportajının yer aldığı sayfada, fotoğrafındaki gıcık ve her hali teşhir kokan (sadece memeler değil, neredeyse biricik kızını nasıl yaptıklarını anlatacak kadar özel hayat teşhiri ve pazarlamasından dolayı) görüntüsüyle -yine- karşılaşılır, yine de okunur, yine de tek bir edebi cümleye rastlanmaz... Çay biter, kahvaltı biter, üstüne sade Türk kahvesi gider...
Arkadaş yollanır, ballı Balım bebeği sevmeye gidilir... Ballı Balım'ın annesi lohusa depresyonunda şüphesine düşülür, kolundan çekiştire çekiştire sokağa çıkartılır, kahve içmeye gidilir, dedikodu yapıp, arada bir gözyaşı döküp karşılıklı rahatlanır. Ballı Balım'ın annesinin beni çok sevdiği hissedilip, mutlu olunur...
Bagajda spor çantası hazır... Gidip ter atılır... Yan bantta koşan iri yarı, yakışıklı olmasa da doğal bir büyüsü olan adam benimle konuşmaya çalışıp sürekli bakıp bakıp sevimlilik yaptığı için kıç kalkması durumu yaşanır, giderayak ne anlama geleceği belli olmayan bir gülücük atılarak duş almaya gidilir... (35 yaşımda flört etmeyi öğreniyorum. Çok basit: Bak, beğenirsen gülümse... Baksın, beğenirsen biraz ağırdan al, yine gülümse... hi hihi)
Duştan koca bir buhar öbeğiyle, pembe beyaz çıkılır... Pek mutlu, pek rahatlamış olunur... Saçlar mutlaka kurutulur... (bir daha boynum tutulmayacak, söz)
Arkadaş evinden alınır, sipariş üzerine hazırlanmış, tesmosa doldurulmuş güzel kokan bol sütlü kahve, çilek ve tosttan mütevellit sepetimiz görülüp sevinilir, Beytepe'de ormana gidilir... Keyif, keyif, keyif... Yağmur patlar, yine keyif... Saf yağmur suyu katkılı kahve... O da keyif. Zaten anlamam sadece gün boyu güneşi garantileyip pikniğe gidenleri. Hayatın tadı her mevsim. Islanmak da güzel, yanınızda kalın birşeyler ve yağmurluk olduğu sürece. Islak orman kokusu: En büyük keyif. Yağmur sesi: Keyif. Ormanda yağmurun yarattığı kasvet: Keyif. Yağmur yağarken güneş açması: Keyif ve benim obsesyonlarımdan biri. Saçını çek ve dilek tut. Ama mutlaka yağmurda ıslanırken yapmalısın. Öyle pencereden bakarken yağmur içine güneş açtığını gördüğün zaman değil...
Eh, artık boşanıp da semerimi yemeyeyim, eve geleyim... Yorgun yorgun eve varmak, kapıdan içeri süzülüp ilk kanepeye kendini atmak da keyif... Biraz kestir, köpek oğlunu da yanına alıp. Çok ihmal ettim onu bugün. Aaaaa, arada bir olur canım, hava yağmurlu olmasa o da gelecekti, gitmediği yer mi? Haftaya inşallah... Amanin, haftaya anneler günü! Güzel bir aile pikniğiyle herkesin gönlünü kazanabilirim. Ben de bir nevi anne değil miyim? Köpek annesi. Züğürt tesellisi...
Boşanmış ailelerin dramını!! yaşayan biricik oğlumu öbür eve teslim etme vakti geldi. Haftasonu annede, hafta içi öbüründe... Bu aralar düzen şaştı biraz. Hafta içi de bende kaldı ikidir...Çok yoruluyorum, ev beşinci katta... Sabah altıda içtima başlıyor. Akşam illaki eve dönmek zorundayım en geç yedide. Kapıda bekliyor beni. Beş kat çıkıp, üstümü değiştirip yine aşağı, sonra yine beş kat yukarı... Gün içindeki koşturma ayrı... Canın sağolsun güzel oğlum.
Telefon ettim, eski kayınvalidem müsait olduklarını bildirdi. Telefon etmeden gidemem. Gereksiz bir sürprizle karşılaşmak istemiyorum. Eski kocamın seksensekiz yüzlü ve seksensekiz suya götürüp susuz getirebilecek mahiyetteki sevgilisi, ancak aptalların ve işine gelenlerin göz göre göre kanacağı çok basit birkaç hareketle kayınvalidemin gönlünü kazanıp (mesela bir deste Kem oyun kağıdı) evde fink atıyor olabilir... Ar yok ki kadında, ben eski karınla yaşadığın evde mutlu olamam mı diyecek? Eski karı hali hazırda "karı"yken at oynatmadılar mı evimde, yatağımda? Yine arızaya geçtim. Üstüme bu mu be? Bu mu? İnsan bir kadında bazı değerler aramaz mı aptalların kralı? Beyinsizsin, beyinsiz... E, sen kendine bunu layık gördünse, ben ne yapabilirim? Zengin gösteren sonradan görme fahişeler sana değer mi katacak? Herkes arkandan konuşuyor, kadın (ismiyle anmıyorlar, sadece 'kadın' diyorlar) seni maymuna çevirmiş. Seni soytarılar gibi oynatıp, parmağının ucunda yönetiyormuş. Senin yaşlarında görünmek için yaşlı suratına hiç yakışmayan genç işi kıyafetler giyiyormuş. Çok komik görünüyormuş. Sen de parayla tutulmuş jigololara benziyormuşsun. Zengin arkadaşlarla gezmelere gitmeler filan... Üvey babacılık hareketleri... Komik ve sakil, ne diyeyim... Aşağılık kompleksi var herhalde... Pufffff!
Geldik öbür eve... Kapıyı çaldım, bekliyorum. Kayınvalide açtı, teşekkür etti. Bak bak bak... Bu iki oldu ama. Geçen sefer de oğlumu almaya gittiğimde beni zorla eve davet ettiklerinde, ben de medeniyet uğruna içeri girip kahve içtiğimde, oğlum beni görüp sevinçten dakikalarca çıldırdığında aynen şunu demişti: "Ben Bursa'dan döndüğümde de aynısını bana yapmıştı!" Yok bir farkımız yani... Yaşına hürmet edeceğim, duymamazlıktan geleceğim ama dokunuyor böyle şeyler, anlamıyor ki! Nasıl anlamıyor, onu da çözemedim... Sen ki yıllarca çocuğuna hasret yaşayıp, onu göz göre göre başkalarının büyüttüğünü görüp acı çekmedin mi? Kalpsiz misin nesin? O da benim oğlum be! Sen anlamayacaksın da beni kim anlayacak?... Sonra da bana "hakkını helal et" diyor...
Evet, ne teşekkürü? "Asıl ben teşekkür ederim, oğluma iyi baktığınız için" dedim, ayrıldım.
Şimdi sinirliyim...
Yarın iyi olurum.

Cuma, Mayıs 05, 2006

SAĞA SOLA SERPİŞTİRME

SERPİŞTİRME-1
Canım arkadaşım, bana bugün "manda" dedi...
Estağfurullah!
Çünküm;
Yaşadığım olaylara manda tepkisi veriyormuşum.
Hani mandaları tepiklediğinizde mesela, hemen tepki vermez,bir süre geçtikten sonra böğürmeye başlarlarmış...
(Aslında vakt-i zamanında bu benzetmeyi başka birşey için ben ona söylemiştim, şimdi hatırladım. Pis arakçı...)

Benim durumum da aynen öyle, haklı. Durdum durdum, aylar aylar sonra arızaya geçtim. Hani zaman her şeyi çözüyordu? Doğru, çözüyor... Zaman geçince katıksız (gurursuz, tedbirsiz, kırılmanın yarattığı nefretten uzak) püüüür-i pak duygular kalıyor geriye... Çok gerekliymiş gibi. Ben eski halimi seviyordum yaaa... Umurumda değildi, pek bir şımarık, pek bir havalı olmuştum. Bunda dış mihrakların etkisi de var tabii ki... Ama bir duruma çok seviniyorum: Hayatımda İLK KEZ aşk yaşıyorum...

Bu arada, kendimi rahat rahat anlatmaya başladım. Öyle eskisi gibi kapalı kutu değilim. Ölümüm ketumluktan olacaktı, boşa aldım zincirleri ve rahatladım, oh be! Artık anlatıyorum... Ne kendimi küçük düşürdüğümü hissediyorum, ne de açık verdiğimi. Anlattıkça da anlıyorum ki, benden bir sürü var. Yine de kabul ediyorlar ki, bendeki şanssızlık kimsede yok... Ben yaşamamalıymışım bunları. Benim gibi kız... (Koca kadın demek istemişlerdir) Elimi sallasam ellisi (Belki 2-3... 1'i garantiledik...) Eksik olmasınlar, sevdiklerinden herhalde. (Sahte tevazu)

Canım arkadaşım bir de utanmadan bana en sevdiğim Nazan Abla'nın bir şarkı sözünü göndermesin mi? Buyur burdan yak... Yakıştı ama.

BIRAK SEVEYİM RAHAT EDEYİM
Herşey çok kolay oldu
Ne sızlandım ne de ağladım
Ani bir ölüm yada bir kalp krizi gibi kolay
Bütün şehir üstüme gelicek
Dünyam yıkılacak sanırdım ama olmadı bitti işte
Bir süre gelen gidenler oldu
Beni anlamaya çalıştılar bir işe yaramadı
Sıkıcı ve kasvetliydim
Bazen bütün gün yorganı başımdan aşığı çekim uyudum
Bazen de ucuz filmler seyrettim
Günler böyle geçip gitti
Şimdi iyiyim
Sen utanç gecelerinde ben burda
Hepsi bu kadar sonrası yok
Unuttum gitti geberik, unuttum gitti, unuttum gitti
Ben akşamları sevmem, akşamlar sorun yaratır
Ben konuşmayı da sevem, gidişler hep o gidiştir
Senin geçtiğin yollardan yalnızlık çıkar gelir
Ve böyle akşamlarda içim biraz daha erir
Ben seni sevmedim, ben seni sevmedim
Ben yalan söyledim, çok sevdim
Bırak seveyim rahat edeyim
Ne sızlandım ne ağladım
Sana yalan söylemişler
Sen de mutlu sayılmazsın
Başka bir sebep göster
Sen beni yanlış anladın
Kimler gelir kimler geçer
Ben de bir melek değilim
Bugün canım sevişmek ister


Şimdi gidip Nazan Abla'mın toplama albümü alınmaz mı? Alınır, alınır... Nazan bir, MFO iki, Kenan üç... Üçü de gözü kapalı alınır.

SERPİŞTİRME-2
Bugün Hıdırellez!
Severim, heyecanla beklerim, gündüzden dileklerimi yazıp çizip, akşam olmadan gül ağacına bağlarım...
Bu sene kendi gül ağacıma bağlayacağım dileklerimi. Sarı sarmaşık güllerim var balkonda...
"Sana sarı sarmaşık gülleri aldıııııım, çiçek pazarındaaaaan"

SERPİŞTİRME-3
Belkıs Özener... Her bir karesini defalarca seyredip her seferinde huzur bulup ayrıldığım eski Türk filmlerinin, genellikle sonradan ünlü bir ses sanatkarı olan 'esas kadın'larının söylediği o şarkıların gerçek sesi... Albümde dinlediğim her bir şarkı, yüzüme tebessüm, dilime "Aaaaa, bu da şu filmdeki şarkıydı..." gibi bir cümle bıraktı. "Çok şeker", her ne kadar gıcık bir tanımlamaysa da, buna başka biri uymuyor...

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

BABAMI ÖZLEDİM

Babamı düşünüyorum.
Başım ne zaman sıkışsa, kendiliğinden gelişen bir terapi gibi, kendimi babamı düşünürken ve onu özlerken bulurum.
Erken ayrıldık birbirimizden. Ona hala çok ihtiyacım var. Onun genişliğinin, hoşgörüsünün yarattığı yaşama zevkini bana aşılamasına çok ihtiyacım var. Ona şikayet edeceklerim var. Ona gözlerim parlaya parlaya anlatacaklarım var.
...da erken gitti. Ayıp etti. Çok iyi şey, az kötü şey kaçırdı.
Benim işe girip para kazandığımı görmedi.
Araba kullanabildiğimi görmedi.
Torunlarını görmedi.
Köpek oğlumu görmedi.
Evlendiğimi görmedi.
Boşandığımı -iyi ki- görmedi...
Hayata dört elle sarıldığımı görmedi.
Anneme ne kadar iyi baktığımızı görmedi.
Belki gördü, biz onu görmedik...

Çok küçücükmüşüm ben babam öldüğünde be!
Dünyadan haberim yokmuş.
Şimdi o olsaydı, belki şu yaşıma kadar yapmış olduğum hataların büyük kısmını yapmazdım.
Hayatta öngörüsüne inandığım ve koşulsuz kabul ettiğim tek insandı.
Özledim seni canım babam.

Salı, Mayıs 02, 2006

MUTSUZUM SEBEPSİZ

Bu işte bir gariplik var...
Herşey yolunda gidiyor aslında.
Ailem yanımda, iyi bir işim var, borcum yok, bana çok değer veren biri var, iyi arkadaşlarım var, her şeyden öte sağlığım yerinde.
Eeeee?
İnsan daha ne ister?
Yetmeyen ne?
Niye mutsuzum?
Niye bocalıyorum?

Yıllarca yaşadığım eve misafir gibi gitmek koydu belki.
Belki de benim her bir köşesinde emeğim olan, her bir eşyasını mutlu olalım diye keyifle ve hevesle yerleştirdiğim o evde hayatın bensiz de gayet güzel devam ettiğini görmek koydu.
Belki de kimsenin benim ne hissedebileceğimi önemsemeden düşüncesizce konuşması koydu.
Belki de o evde, benden başka kimsenin, hayatını ve düzenini değiştirmek zorunda kalmaması koydu.
Ama haklılar...
Ben hakettim tüm bunları.
Ben var ya ben, çok ama çok kötü şeyler yaptım...

"İnsan daha ne ister?" dedim ya...
Aşk falan istemiyorum.
Saygı göreyim, ANLAŞILAYIM yeter.
Biraz da benim penceremi açıp, benim gördüklerimi görsünler yeter.
Zahmet edip, benim hissettiklerimi anlamaya çalışsınlar yeter.
Kıçları yiyorsa benim mücadelemi versinler yeter.
Benim gibi, zaman zaman arızaya geçseler de yaşadıkları herşeyi olgunlukla karşılayabilsinler yeter.

Zaten bu yazı da premenstrual döneme denk geldi...
Nedir bu isyanlar ayol? Yakışıyor mu bana?
Yakışıyor, yakışıyor...
Bunları yaşamamak, hissetmemek olmaz. Normal insan tepkileri...
Bunlar da geçecek.
Ama asla birilerinin canını yakmadan.
Asla birilerinin mutsuzluğu üstüne mutluluk kurmadan.
Çıldırmadan, edepsizleşmeden.
Zaman içinde, sindire sindire...
Usul usul, asil asil geçecek...