"Dünyada en korkunç şey, bana kalırsa, bir başka adamın yüreğidir. Ne yaparsan yap, adamın yüreğinde olup biteni bilemezsin... Burada senin yanında uzanmışım ya, ne düşündüğünü bilmiyorum işte, ne zaman bildim ki zaten? Senin ardında ne biçim bir hayat var? Onu da bilmiyorum. Sen de beni bilmiyorsun tabii... Belki şu anda seni öldürmek geçiyor içimden, sen tutmuş bana çörek uzatıyorsun, ne düşündüğümü hiç bilmeden... İnsanlar kendilerini de pek tanımıyorlar......"
Ve Durgun Akardı Don
Cephede nöbet tutarken, Mişa, Beşniyok'a söylüyor.
Ben de bilemedim adamın yüreğinde olup bitenleri.
Ama engel mi, benimkileri bilmemesine?
Değilmiş...
Bir akşam, iki kararlı ve gerekli cümle söylemeye gittim yanına. Tamamen maddeyle ilgili. Cümlelerin ne olacağı bile belli değildi, anafikirden başka.
Sonra, ne olduğunu anlamadan, kendimi "Belki de seni hala seviyorum" derken buldum...
Biliyor tilki gibi... Beni konuşturmayı, benim yalan söyleyemeyeceğimi, tek kaşım ve burnum havada hallerine düşmeden sorulanlara saf saf cevap vereceğimi biliyor. "Saf saf", genellikle salaklık hali için kullanılmasına rağmen güzel Türkçe'mizde, burada tamamen anlamını buluyor. "Saf" yani... Katıksız. Direkt.
"Belki de hala seni seviyorum" dedim, evet.
İlginçtir, böyle bir duygu taşıdığımı daha önce düşünmemiştim. Gel-git'ler vardı hep.
Bir anda çıktı ağzımdan.
Pişman mıyım? Utanıyor muyum?
Asla.
Kendimi kötü hissettim mi? Gururum kırıldı mı?
Hayır.
Tersine, kendimle gurur duydum. Vedalaşıp dönerken Amerikan filmlerinin şu meşhur tatmin hareketini yapmak istedim... Hani el yumruk olmuş, tek kol başının yukarısından hızla inerken çaprazındaki bacak aynı anda hızla yukarı atılır, gövde içeri bükülür ve "yesssss!" derler!!!
İçim hafifti. Mutluydum. Sonucunu düşünmeden, cevap beklemeden, gelirse de ne olacağından korkmadan, tedbirsizce söyledim. İçimin yağları eridi...
Bunlar olup biterken o kadar rahat ve güvenliydim ki -anladıysa-, ona demek istedim ki, "Benimle gönül rahatlığıyla uyuma şansın hala var. Ha oldu, istemezsen, benim zaten gönül rahatlığıyla uyuduğum biri var. Seni hala seviyor olmam, başkasını senden daha fazla sevmeyeceğim anlamına gelmiyor. İnsan en çok, onu çok seveni sever..."
Gönül rahatlığıyla uyumak... Akşam kafanı beraberce yastığa koyduğunda, yaptıklarından dolayı huzursuz olmamak. Yanındakinin seni incitmeyeceğinden emin olmak. Seni çok sevdiğini bilmek. Karşılıklı hataları bilmek, ama asla dile getirmemek. Unutmak. Kin beslememek. Önüne bakmak.
Ne güzel!
Ne zaman biteceği belli olmayan hayatımızda, yüreğimizden geçenleri dosdoğru söylememek, bana büyük kayıp geliyor şimdi. Ömrünü "ah keşke bunu bilseydi" lerle geçirmek yerine, "bunu bildiği halde olmadı" gibi bir kesinlik, insanı ferahlatıyormuş. İşte o zaman tamamen önüne bakabiliyormuş...
Düşündüm de, daha fazla ne söyleyebilirdim, diye...
"Gel mavi gözlü bir çocuk yapalım" olur muydu?
Söyleyecek tek cevap var, başkası uygun düşmez:
"Oooohaaaaaa!!!"