Pazar, Ekim 29, 2006

SALAK ŞEYLER

Kızdığım insanlar var...
Öyle belli birileri değil, ya da belli olmasın diye, o belli birilerinden yola çıkarak genelleme yapıyorum.

Hayatını yönetmekten aciz insanlara kızıyorum.
Küçük bir hareketin hayatta neler değiştirebileceğinin farkında olmayanlara.
Kaderine razı olanlara ya da kaderindeki diğer seçenekleri kullanmayanlara.
Temkinli ya da önyargılı davranmak adı altında, neler kaçırdıklarını idrak edemeyenlere.
Salak şeyler...

Cumartesi, Ekim 28, 2006

MUMYALAYAMADIM

Dayanamadım, daha "mum"ları soğumadan, bir ayakkabı kutusunun içine yerleştirilerek bana ayrılan fotoğraflarımı mumya olmak üzere gömdüğüm kolinin derinlerinden kurtardım.
Bir tanesine bile bakmadım daha.
Trilye'den getirdiğim barik şarabının tadını, onlarla çıkaracağım.
Belki yarın.
Annemi yatılı misafir gönderip ablamlara...
Öylece yatıyorlar kutuda. Sabrımı deniyorlar.
Herşeyi tadıyla yapmak lazım.
Elde bir fotoğrafla derinlere dalıp, gözlerin tek noktaya takılı kaldığı için büyüyüp, sahibine eblek ifadesi verdiği o hali kimseden sakınmadan, biri görür diye düşünmeden yaşamak lazım.
Belki de ağlamanın tadına varmak.
Sarhoş olup, gaza gelip, fotoğraf kahramanlarını aramak belki.
Belki de beraber ağlamak içim yanına çağırmak.
Ya da gülmek için...
Bol bol "keşke" demek için.
Ya da daha da çok "iyi ki...".
Kimlerin burnumda tüttüğünü farketmek için.
Hangi fotoğrafa daha uzun baktığımdan, kimleri daha çok önemsediğimi anlamak için.


Allah'ım, korkuyorum...
Bu fotoğraflara bakma işine fazla törensel bir anlam yükledim.
Abarttım mı ne?

Cuma, Ekim 20, 2006

YİNE ŞIMARDIM, GEÇER...

Ekiiiiiimmmmmm!
Taaatillllllll!
Sonbahaaaaaaarrrrr!
En sevdiğim tatil zamanı ve yeriiiiii!
Sonbaharda deniz kıyısıııııı!
Ormannnnn!
Balııııkkkk!
Ayakta botlar, sırtta yağmurluuuukkkk!
Aynı zamanda göl kıyısı, pikniiikkkk!
Köy kahvaltısı, balık ekmeeekkkk!
Kirli tişörtler, ıslak çoraplaaarrr!
Yorgunluk, ama temiz uykuuuuu!
Zeytinyağı turları, köy pazarııııı!
Çamlar altında deniz manzaralı çaayyyy!!
Şımarıkım şımarıııkkkkk!

Perşembe, Ekim 19, 2006

VEFAT ve TEŞEKKÜR

Kocaman bir balonun içinde sürdürdüğüm keşmekeş hayatımın, balonun yerinde ve zamanında patlayarak sadece beni dışarı atması ve hani şu biz küçük çocuklarken, dünyanın oluşumu hikayesinde anlatıldığı gibi büyük patlamanın tozlarından yeniden doğarak ve de yeniden keşmekeş bir hayatın idame edildiği yeni, bensiz bir balon haline gelmesinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti.

Bu balonun artık dışında kalan ben, bir zamanlar içerideki hayatını "dış göz"le seyretmeye dalıp yorumladığımda, ne kadar iyi bir karar verdiği(mizi) anlıyorum.

İçerideyken, iliğime kemiğime kadar işlemiş, sevgisizlikten ve kandırılmanın anlamak istenmemeye çalışılmasından kaynaklanan mutsuzluğumun sebebini araştıramayacak kadar incitilmiş, engellenmiş, yanlışların çokluğundan "yanlış"ın normal kabullenildiği, doğruların unutulduğu bir haldeyken, artık dayanamayacak duruma gelmeme ramak kala gerçekleşen bu patlamanın pimini çeken beyinsiz kaltağa -maalesef- minnettarım...

Tek amacı "benim de artık acı çekmem gerekliliği" olan bu meş'um eylemin, balonun içinde süregelen şuursuz mutsuz hayatımın etkilerinden henüz sıyrılamamam sebebiyle, kısa bir süre için amacına erişmiş olduğunu kabul etmek durumundayım.

Bu "ağırbaşlı olgun hanım abla", benim tükürülmemden sonra yeniden oluşan mutsuzluk balonunun içine kendini güle oynaya atıp, kazdığı kuyuya düşen ahmak olarak kendi tarihinde kara bir sayfa açtığının farkında mıdır, bilinmez...

Benim ise, farkında olduğum tek bir şey var:
Ben -seve seve- öldüm ve teşekkür ederim...

(Bugün Kandil...
Dua etmenin gücüne inanmamak için hiçbir sebebim yok.)

Çarşamba, Ekim 18, 2006

KEL ALAKA NE ALAKA

Bugün birşeyi farkettim ve bunu belgelemek istiyorum.
Şu komedi dizilerinde, gerekli yerlerde gülmeye şartlayan kahkaha sesleri ya da şaşkınlık duymamızı bildiren aaaaaaaaaa! sesleri gibi, klavyede ya da cep mesajlarında yazdıklarının sonuna
:) ya da
:p ya da
:(((( ya da
:=) gibi işaretler (mi desem) koyanlara sinir oluyorum.
Niyeyse.....
Sanki bana düştü tasası...

Pazartesi, Ekim 16, 2006

ZATEN GEÇERKEN UĞRAMIŞTIM

Bana ait olduğuna karar verdiği fotoğrafları bir kutuya koymuş...
Bakamadım. Korktum.
Hani şu uzun süre bakmadığımız fotoğraflar elimize geçtiğinde yapacağımız bütün işleri unutup, onları yerlere dağıta dağıta bakarak tadını çıkarırız ya, zamanında yaşadıklarımızın...
Yapamadım.
Fotoğraf kutusunu görür görmez şöyle bir baktım ilk fotoğrafa, kapattım kutuyu. Onu da başka bir büyük kolinin içine, uzun süre ihtiyaç duyulmayacak oldukları için depoya konulacakların arasına gönderdim, kolinin ağzını sıkı sıkı bantlayarak... Gömdüm onları. Ya da mumyaladım diyelim...
Ağlayacaktım, eminim.
Ben zaten fotoğraflara bakarken iki uçta gezerim: Ağlarım ya da gülerim.
Bu seferki tek uçlu olacaktı. Yapamadım. Zamansızdı çünkü. Onlara başka bir zaman başka bir yerde de baksam, ağlayacağım büyük ihtimalle ya da kesinlikle... Koca bir hayat saklı onlarda. Yaşadığım gerçekler.
Kızgın değilim ona.
Çünkü o benim sadece "kocam" değildi. Bu fotoğraflarda saklı hayatımın içinde, neredeyse çocukluğumuzdan beri beraberdik. 17-18 yaşlarından beri. Ayrılana kadar, ömrümüzün şimdiki yarısı kadar.
Sadece "kocam" değildi o yüzden.
Arkadaşım, dostum, sevgilim ve de kocam... Nihayet "eski kocam". Hepsi oldu sırayla. Zaman zaman sadece biri oldu, zaman zaman hepsi.
Sadece "kocam" olduğunda, sevmedim onu. Çünkü o, "koca"lığı sevmedi, benim de sevmem için hiç çaba göstermedi.
Arkadaşken aynı zamanda, bir harikaydı. Hayatta en çok eğlendiğim insanlardan biriydi. Aynı şeylere gülmek çok önemli...
Sevgilimken aynı zamanda, aklımda kalan en derin his, arada bir elimi tutup durup dururken öpmesi ve çok sıklıkla "iyi ki varsın" demesiydi. İşte o zaman anlardım beni sevdiğini... Gerisi hikaye.

...ve fakat, asla "abi" ya da "baba" olmadı gereken zamanlarda. Belki de bu tatmin etmedi beni, bende onu her ne tatmin etmediyse... Her kadın gibi, en zangoç gibi olanı bile, kimi zaman ihtiyaç duyar sığınmaya ve korunmaya.
Ağzından bir kere bile "üzülme, ben varım" çıkmadı. Doğru olsun olmasın "dünya bir yana sen bir yana" demedi. Bu güven duygusunu yaşamadım onda. Yoktu, yok...

Yine de seviyorum onu. O da biliyor. Ama sevgimin boyut değiştirdiğinin farkında mı, değil mi, emin değilim.
Aşk değil bu. Cinsiyetinin de önemi yok.
Ona zarar gelecek diye ödüm kopuyor. Yaptığı saçmalıkları duyunca çok üzülüyorum. Mutlu ve başarılı olmasını istiyorum. Aptallıklarına kızıyorum. Ama söyleyemiyorum. Ne de olsa, normal şartlarda "eski karı", ona bunca acı çektiren "eski koca"nın mutlu olmasını istemez. Yaptığı yanlışlardan zevk alır hain hain. Bu nedenle de, samimiyetime inanmamasından korkup, "yanlış" yapıyorsun" diyemiyorum ona, gün gibi ortadayken yanlışlar...
Her ne yaşanmış olursa olsun , bana ne kadar acı çektirmiş olursa olsun, aramızda yılların beslediği derin bir bağ var. Belki bunun sadece ben farkındayım şimdilik. Ama o da zamanla anlayacak.
Güzel bir şey bu...
Şimdi bile hala üzülüyorum çamaşır makinesini taktırana kadar ne yapacak diye... ya da yeni koltuklar gelene kadar...
İnsan, kendini bu kadar inciten birinin iliğini kemiğini soyar boşanma durumunda. Ama yok, kıyamıyorum.
'Hak geçmesi'nden çok korkarım. Rahatsız eder beni. Bana helal edilmeyen hiçbir şeyi almadım umarım...
Üzüldüm mü?
Bilmem ki...
Aslında hayır.
Çünkü, elimden gelen herşeyi yaptım, bütün tavizleri verdim, bütün zamanları sundum hem evliyken, hem de boşandıktan sonra...

Velhasıl, geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günlerini, elimde kutularla "evim"i "evim" olmaktan tamamen çıkaracak işleri yapmaya gittim.
Orada bir zamanlar benim de yaşadığımı hatırlatacak birşey kalmadı...
Geldik gittik işte...

Pazartesi, Ekim 09, 2006

"CUK" OTURDU

Bunun zamanı, hakkını vere vere geldi...
Aslında çoktaaaaan gelmişti de, ben bu şiiri Sarıkız bana gönderdiğinde okuyup da, "Zamanı geldiğinde kullanılacaktır" şeklinde bir fikir yürüttüğümü, bilgisayarımdaki "kullanılmayan dosyalar" bölümünü temizlerken hatırladım.
Bir güzel temizlik daha...
Tam yerini buldu.
"İhtiyaca cevap verdi."


BENCE ARTIK SEN DE HERKES GİBİSİN

Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi ta içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Maziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

NAZIM HİKMET

Pazar, Ekim 01, 2006

İYİ Kİ -ONLAR DA-VARLAR

Var yaaaaa, vallahi var!
İyi dostlarım var.
Bana sahip çıkan, inanan, bağını koparmayan...
Hesapsız, olgun,dürüst, iyi niyetli...
İyi ki varlar!