Pazartesi, Ekim 16, 2006

ZATEN GEÇERKEN UĞRAMIŞTIM

Bana ait olduğuna karar verdiği fotoğrafları bir kutuya koymuş...
Bakamadım. Korktum.
Hani şu uzun süre bakmadığımız fotoğraflar elimize geçtiğinde yapacağımız bütün işleri unutup, onları yerlere dağıta dağıta bakarak tadını çıkarırız ya, zamanında yaşadıklarımızın...
Yapamadım.
Fotoğraf kutusunu görür görmez şöyle bir baktım ilk fotoğrafa, kapattım kutuyu. Onu da başka bir büyük kolinin içine, uzun süre ihtiyaç duyulmayacak oldukları için depoya konulacakların arasına gönderdim, kolinin ağzını sıkı sıkı bantlayarak... Gömdüm onları. Ya da mumyaladım diyelim...
Ağlayacaktım, eminim.
Ben zaten fotoğraflara bakarken iki uçta gezerim: Ağlarım ya da gülerim.
Bu seferki tek uçlu olacaktı. Yapamadım. Zamansızdı çünkü. Onlara başka bir zaman başka bir yerde de baksam, ağlayacağım büyük ihtimalle ya da kesinlikle... Koca bir hayat saklı onlarda. Yaşadığım gerçekler.
Kızgın değilim ona.
Çünkü o benim sadece "kocam" değildi. Bu fotoğraflarda saklı hayatımın içinde, neredeyse çocukluğumuzdan beri beraberdik. 17-18 yaşlarından beri. Ayrılana kadar, ömrümüzün şimdiki yarısı kadar.
Sadece "kocam" değildi o yüzden.
Arkadaşım, dostum, sevgilim ve de kocam... Nihayet "eski kocam". Hepsi oldu sırayla. Zaman zaman sadece biri oldu, zaman zaman hepsi.
Sadece "kocam" olduğunda, sevmedim onu. Çünkü o, "koca"lığı sevmedi, benim de sevmem için hiç çaba göstermedi.
Arkadaşken aynı zamanda, bir harikaydı. Hayatta en çok eğlendiğim insanlardan biriydi. Aynı şeylere gülmek çok önemli...
Sevgilimken aynı zamanda, aklımda kalan en derin his, arada bir elimi tutup durup dururken öpmesi ve çok sıklıkla "iyi ki varsın" demesiydi. İşte o zaman anlardım beni sevdiğini... Gerisi hikaye.

...ve fakat, asla "abi" ya da "baba" olmadı gereken zamanlarda. Belki de bu tatmin etmedi beni, bende onu her ne tatmin etmediyse... Her kadın gibi, en zangoç gibi olanı bile, kimi zaman ihtiyaç duyar sığınmaya ve korunmaya.
Ağzından bir kere bile "üzülme, ben varım" çıkmadı. Doğru olsun olmasın "dünya bir yana sen bir yana" demedi. Bu güven duygusunu yaşamadım onda. Yoktu, yok...

Yine de seviyorum onu. O da biliyor. Ama sevgimin boyut değiştirdiğinin farkında mı, değil mi, emin değilim.
Aşk değil bu. Cinsiyetinin de önemi yok.
Ona zarar gelecek diye ödüm kopuyor. Yaptığı saçmalıkları duyunca çok üzülüyorum. Mutlu ve başarılı olmasını istiyorum. Aptallıklarına kızıyorum. Ama söyleyemiyorum. Ne de olsa, normal şartlarda "eski karı", ona bunca acı çektiren "eski koca"nın mutlu olmasını istemez. Yaptığı yanlışlardan zevk alır hain hain. Bu nedenle de, samimiyetime inanmamasından korkup, "yanlış" yapıyorsun" diyemiyorum ona, gün gibi ortadayken yanlışlar...
Her ne yaşanmış olursa olsun , bana ne kadar acı çektirmiş olursa olsun, aramızda yılların beslediği derin bir bağ var. Belki bunun sadece ben farkındayım şimdilik. Ama o da zamanla anlayacak.
Güzel bir şey bu...
Şimdi bile hala üzülüyorum çamaşır makinesini taktırana kadar ne yapacak diye... ya da yeni koltuklar gelene kadar...
İnsan, kendini bu kadar inciten birinin iliğini kemiğini soyar boşanma durumunda. Ama yok, kıyamıyorum.
'Hak geçmesi'nden çok korkarım. Rahatsız eder beni. Bana helal edilmeyen hiçbir şeyi almadım umarım...
Üzüldüm mü?
Bilmem ki...
Aslında hayır.
Çünkü, elimden gelen herşeyi yaptım, bütün tavizleri verdim, bütün zamanları sundum hem evliyken, hem de boşandıktan sonra...

Velhasıl, geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günlerini, elimde kutularla "evim"i "evim" olmaktan tamamen çıkaracak işleri yapmaya gittim.
Orada bir zamanlar benim de yaşadığımı hatırlatacak birşey kalmadı...
Geldik gittik işte...

Hiç yorum yok: