Perşembe, Nisan 06, 2006

1.DERS:BUDALALAR

Budalalar, tüketim sektörünün en değerli müşterileridir.
Giyim kuşam budalaları,
Güzellik ve kozmetik budalaları,
Teknolojik alet edevat budalaları,
Ev dekorasyonu budalaları,
Yemek budalaları,
.
.
.... diye uzaaar, giderler.

Budalaların bir kısım ortak özellikleri vardır, arzedeyim:
1. Zengindirler, ya da öyle görünürler. Zengin olanların büyük kısmı parayı sonradan bulmuşlardır.
2. Ne istediklerini bilmezler. Neye sahip olmaları gerektiği, onlara üreticiler tarafından öğretilir.
3. Genellikle kendilerini o ürünleri satanlara teslim ederler. Satıcılar onları ayakta karşılayıp "amman efendim, cannım efendim nidalarıyla en afilli koltuklarına oturturlar. Çay, kahve, duruma göre viski, şarap ikram ederler. Eeee, büyük kek'ten küçük ikramları esirgememek gerekir.
4. Kendi zevkleri yoktur. Fiziklerine, ruhlarına, evlerine neyin yakışıp neyin aykırı olacağına dair fikirleri yoktur.
5. Kendini toplum içinde kabul ettirmenin yolunun 'yeni mi çıktı, sahip ol' kuralından geçtiğini zannederler.
6. Tatillerde kendilerini en moda otellere kapatıp, birbirlerini seyrederler. Birbirleri yerine denizi seyretmeleri için, denizi seyretmenin "trendy" olması gerekir.
7. Arada bir bazıları garip modalar uydurur... Büyük ihtimalle elalemi sallamayan ve kesinlikle zengin birinin üzerinde gördükleri birşeydir, canı öyle istediği için öyle giyinmiştir. Mesela file gömlek altına şalvar giymiştir... Bunu gören ilk budala, yeni bir moda akımı başladı zanneder ve panikle onlardan edinir. Diğer budalalar da onu takip eder.
8. Birbirlerini uzun aralıklarla gören budalalar, birbirlerinin karşısına asla bir önceki gömlekleriyle, bir önceki ayakkabılarıyla, bir önceki takılarıyla ve hatta bir önceki cep telefonlarıyla çıkmaz... Ayıptır.
9. Yeni çıkana parası yetmeyen budala ya yeni'ye bok atar, ya da yeni'nin hükmü kalmayana kadar kendini toplumdan soyutlar...
10. Budalaların kendilerini rehabilite ettikleri çok az görülür.

İsterseniz, şimdi de kısaca temel budala çeşitlerini gözden geçirelim:

1. GİYİM KUŞAM BUDALALARI:
Vitrinde gördüklerini ya da zengin mahallelerde insanların üzerinde en çok gördüklerini alırlar. Çarşı pazar dolaşmazlar. Küçük bir mağazada tezgahtara dünya kadar kazak indirip hiçbir şey almadan çıkınca, tezgahtarın yüzündeki surat ifadesini bilmezler. Öğle tatillerini, hafta sonlarının bir kısmını Akmerkez, Armada gibi tahammül ötesi yerlerde para yiyerek geçirirler. Dergilerde gördükleri, TV'de izledikleri fashion show'lardaki kıyafetlerin sokakta giyilebileceğini düşünürler, düşünmekle kalmayıp icra ederler.
Genellikle belli mağazalara giderler. Değinildiği üzere, buralarda hürmetle karşılanırlar. Mağazayı gezmez, koltukta oturup giymesine karar verilenlerin kendisi için hazırlanmasını beklerler. Erkek için kravat, kadın için ayakkabı gibi en en kişilik göstergesi ürünleri bile kendileri seçmezler.
Kiminin vücut yapısı bir kısım "trend"lere son derece aykırıdır. Mesela poposu yere çeyrek kala giden kadınlar, düşük belli capri giymekte bir beis görmezler. Ya da koca burunlu adamlar son derece "trendy" şatafatlı bir gözlüğün o koca burunlarına daha da bir ihtişam kattığının farkına varmazlar.
Giyim kuşamlarında en ufak bir ince detaya, kişilikleriyle örtüşen ufak bir mesaja rastlayamazsınız.
Yaz geliyor... Şöyle "trendy" mekanlara gidip gözlerinizi gezdirirseniz, bunlardan bir sürüsüne rastlarsınız. Evet, bir sürü... Ya da sadece "sürü".

2. GÜZELLİK ve KOZMETİK BUDALALARI

Bunların durumu daha da vahimdir. Çünkü zaten tüm medya, bu işten para kıranlar tarafından desteklenmektedir.
Selülit kremleri alıp başını yürüdüğünden ve selülit savaşcısı kahraman aletlere binlerce dolar yatırım yapılıp güzellik salonlarındaki yerlerini aldıklarından beri, televizyon kanallarında her gün yüzlerce kızgın parmak, zavallı kadıncıkların olağan selülitlerini gözümüze sokup, utanç verici bir durummuş gibi beynimize kazımaktadır. (Sezen Aksu'yu seviyorum. Ne demişti? "Onlar selülit değil ki, popo gamzesi")
Kadın dergileri, sürüyle para verip reklam veren güzellik ürünleri ve kozmetik üreticilerinin maymunu olmuş durumda. Biri "No, no, noooooo! Asla sür elastin portik protein içeren kremlerinizi sürmeden sokağa adım atmayın" diyor, mesela. Öbürü de diyor ki, (sizin için test ediyor!!!) "kullandım, ilk randevumuzda başını döndürdüm. Bacaklarım mermer gibi sertleşti gerçekten. Yalnız, etkisi 6 saat sürüyor. Bu süreyi iyi değerlendirin.Elinizi çabuk tutun kızlaaaar!" Eeee, ya kız yatıya kalacaksa? Nerede mermer bacak? Yazık değil mi adamcağıza...

Yaşlanmak, hayatın gerçeği, olağan bir süreçken, yaşadığımızı bize hatırlatan güzel kırışıklıklarımızdan tiksinir hale geldik.

Ok gibi, tül gibi kirpiklere yazılan şiirler de anlamını yitirdi. Şimdilerde maşallah, herkesin fırça gibi kirpikleri var.

Saçları dalga dalga beline kadar dökülen kadınlar önümüzde, arkamızda, sağımızda, solumuzda. Yarıdan fazlası yalancı saç...

Keman kaş mı? Herkesde var.
Boncuk gözler? Renk renk, seç beğen tak.
Kiraz dudaklar? Öğle tatilinde gidip sıktırıver iki bişey...
Kilo mu aldın? Gerek yok öyle spora, debelenmeye, aç kalmaya. Yat masaya, abidik gubidik aletler mıncıklasın seni.

Bu yüzden durumları çok vahim bu budala kısmısının. Bir kere güzel ya da yakışıklı olmamak gibi şansları yok, ortalık "güzel ve yakışıklı oldurulur" tabelalarıyla dolu. Üstelik 'güzel' ve yakışıklı' kavramları da bu sektör tarafından belirlenir. Yarın bir gün herkes onların belirlediği ölçülere ulaşınca ne olacak? "Bu sene tahta göğüs moda"diyecekler mesela. Haydin masaya yatalım, memeler tahta olacaaaak! Bu tabela sahipleri, onlar olmasa nasıl para kazanacak? Acaba hizmetleri arasında "asalet kazandırılır", "kitap okuma öğretilir", "kendine güven kazandırılır" ya da "kendine, kendine saygı duyduğun için özen göstermenin yolları" gibi konular da var mı?

3. TEKNOLOJİK ALET EDEVAT BUDALALARI

Bunlar genellikle erkekler arasından çıkar. Bu budalalar arasında, en büyük ekran televizyona sahip olmak, en çok CD çalan müzik seti edinmek, evi 50 metrekare bile olsa en yüksek ses sistemine sahip olmak, bilmem kaç megapiksel (doğru mu) ekran fotoğraf makinesi edinmek (Ara Güler onlarla çekmiyor ama), 1 nokta 3 santimetre inceliğinde laptop'un olması büyük gurur kaynağıdır. Birbirlerinin evlerine gittiklerinde, küçük çocukların oyuncak sepetlerini alaşağı edip arkadaşlarına oyuncaklarını göstermeleri gibi bir sevinçle, son oyuncaklarının showuna başlarlar. Çoğu da, çoğu aletini tam kapasiteyle kullanmasını bilmez. Aletlerinin içinde, ne işe yaradığını bilmedikleri bir sürü düğme vardır. Ama olsun, ona sahiptirler.

Teknoloji üreticileri de bu budalaca zaafiyeti uzuun yıllar önce keşfetmiş durumdadır. Her yıl yeni televizyon, yeni laptop, yeni kamera, yeni müzik seti üretirler. Tanıtım broşürlerine de, bu budalaların okusa da (okuyanı çok çok azdır, o da hava atma esnasında özelliklerini eksiksiz sıralayabilmek için) anlamayacakları yeni birtakım özellikler eklendiği iddia edilir. Bizim budalalar da, geçen yıl avuçla para ödedikleri cam gibi gösteren, billur sesli televizyonlarından aniden soğuyarak, yenisini alma planları yaparlar.

Bu tipler, en çok zararı keselerine verir. Var ki veriyorlar kardeşim, bana ne? Çocuğunun karısının rızkından kesip verecek değil ya?

4. EV DEKORASYONU BUDALALARI

Bunlar ise, genellikle kadınlar arasından çıkar.
Herşeyden önce, 'ev'in yaşanan, sığınılan, rahat edilen, huzur veren bir yer olduğunun bilincinde değildirler. Evin ruhu olduğunu ise rüyalarında bile görmezler. Ev, başkaları gelince göğüs kabara kabara dolaştırılacak, tek tek odaları gösterilecek bir maldır onlar için.En revaçtaki mobilyacıya, en afilli perdeciye, en pahalı mutfak aletcisine (yeni bir meslek dalı keşfettim!), en egzantrik tasarımların yapıldığı adı çıkmış bir aksesuarcıya gidilir, alınır, gelinir. Zontrik bir gazoz açacağına avuç dolusu para verirler. Genellikle -adı çıkmış ya- İtalyan ürünlerine kıymet verirler.
Ya da ev bir dekoratöre teslim edilir. Dünyanın en zevkli dekoratörü bile olsa, o evde yaşayan kadının elinin, zevkinin değmediği eve ev demem ben.
Salonlarında dergilerden fırlama koltuk takımları vardır. İyi para basılmıştır onlara. Ama en ufak bir kıvrımı ya da kumaşının yumuşaklığına bile kendileri karar vermemişlerdir. En mutlu anlarını sabitledikleri fotoğraflarının çerçeveleri bile başkasının zevkinin ürünüdür. Eşyalar şıktır, pahalıdır, ama evde yaşayanların ruhlarına ilişkin en ufak bir ibare yoktur. Kalıp gibi, mum gibidir.
Aptal görünen, ama anısı olan basit bir biblo bile yerleştirilmez herhangi bir yere.
Mutfağa yerleştirilen onca alet, onca tabak çanak çok az kullanılır. Evini düzmekten aciz kadın mutfağa girip yemek mi yapacak?
Olsun, düşmanları çatlasın. Evinin herrr bir şeyi ennn iyisinden, ennn güzelindendir.

Bu tipler ise, en çok kocalarının keselerine zarar verirler.

5. YEMEK BUDALALARI

En komik, en gülünesi budala tipleri bunlar arasından çıkar.
Moda olan her yemeği yerler. İçlerinden öğürseler bile, dış sesleri şöyledir: "hımmmm delicious!!"

Allahın balığını allahın sirkeli pirinciyle basıp, abidik otlarla sarıp, önlerine sürülen, fazokato mato (atıyorum) sushi'yi gerçekten kaç kişi severek yiyor acaba? Biri çıkıp "sushi, Japon varoşlarının en birinci yemeğiymiş" dese kaç kişi kalır "en sevdiğim yemek sushi'dir" diyen? Ananızdan Capon mu doğdunuz?

Damak zevki sonsuz çeşitliliktedir, öyle de... moda diye çiğ balık da yenmez be güzelim! Aç mı gezdin de onu buldun günler sonra...

İtalya, Çin tamam. Adamlarda mutfak kültürü var. Ama yok Kore böcüğü, yok Fransız muşmulası, yok Amerikan patatesi...

Umarım birgün, şu pek takipçisi oldukları zengin idollerinden biri çıkıp "kuru fasulye-pilavı hiçbir şeye değişmem" der. Ya da "bu toprakların yemek kültürü dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar zengin..."

Bu budalalar da, zararı hem keselerine, hem de midelerine verir.


Saygıyla eğiliyorum!!!

Hiç yorum yok: